29 Kasım 2015 Pazar

Viral enfeksiyonlardan korunmak için doğal reçetelerim

Viral enfeksiyonlardan korunmak mümkünmüdür? 
Mevsimsel geçişin yaşandığı bugünlerde ısı farkı yaşanması ile birlikte mevsimsel grip hastalığını sık olarak görmeye başladık. Soğuk algınlığı, nezle gribal hastalıklar dediğimiz bu grup hastalık virüsler ile bulaşır. Grip virüsü iklimsel değişikliğe ve ısı farklılıklarına dayanıklıdır ve toplumsal geçiş ile hızlıca yayılarak kitlesel hastalıklar oluşturur. Gribal enfeksiyonlar ile mücadele ve korunmada, vücut direncini yüksek tutmaya çalışmak çok önemlidir. Bu yazımda sizlere hem çocuklarımıza hem de kendimize uygulayabileceğimiz, direncimizi yüksek tutmaya yarayacak birkaç doğal reçete önermeye çalışacağım. Öncelikle kendimizi ve çocuklarımızı korumalıyız. Hasta kişiler ile yakın temas halinde bulunmamak, ellerimizi sık yıkamak, ağız burun boğaz boşluğumuzu temiz tutmak önemlidir. Viral enfeksiyonlar halsizlik, kırgınlık, boğaz ağrısı, yanma, batma hissi ile başlar. Bu yakınmalar başlar başlamaz uykumuza dikkat etmeliyiz ve bulunduğumuz ortamı havalandırmak, nemli tutmak ile mücadeleye başlamalıyız. Özellikle geceleri yattığımız ortam kuruyacak, burun tıkanıklığı ile birlikte ağız nefesi alınmaya başlayacak ve bu durum ağız boğaz mukozasını kurutarak boğaz ağrısını artıracaktır. Önlemek için su buharı cihazlarından veya bildiğimiz klasik nem sağlayan yöntemlerden faydalanabilirsiniz. Yapabiliyorsak 1 bardak ılık suya eklediğimiz 1 tatlı kaşığı tuzlu su ile gargara antiseptik özelliği ile boğazımızı hem rahatlatacak hemde virüsleri uzaklaştıracaktır. Viral enfeksiyonlarda sadece C vitamini korumaz. Tüm doğal besinlerden belirli oranlarda faydalanmak gerekir. Peki, tavuk suyu çorba, tarhana çorbası gerçekten faydalımıdır? Kesinlikle evet. Çorbalar, hem sıcak buharı, hem besleyici değeri, hem de sıvı ihtiyacını karşılamasıyla iyileşme sürecini hızlandırmaktadır. Vücut direncini artıracak zencefil, zerdeçal, çocuklarda allerjen olabileceğinden çok düşük miktarlarda olmak üzere, kullanılabilir. Adaçayı antiseptik özellik taşır. Ancak hamileler ve çocuklar kesinlikle içerek kullanmamalıdır. Gargara yapılabilir. Ihlamur çayı en rahat kullanılacak bitki çayıdır, güvenerek bol miktarda kullanabilirsiniz. Çocuklarımızın ilacı ise, allerjiler olmamak kaydıyla ballı süttür. Bilinen en iyi balgam sökücü ilacın su olduğunu hatırlatarak, hastalanmadan bir kış sezonu geçirmemizi diliyorum. Sağlıklı günler... DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR

4 Kasım 2015 Çarşamba

Grip hastalığı ve aşısı


Soğuk havaların başlaması ile birlikte grip hastalığı ve aşısı ile ilgili birkaç bilgi paylaşmak istiyorum.
Grip hastalığı, İnfluenza viirüsünün neden olduğu, çok değişken, bulaş özelliği çok güçlü, dış koşullara karşı dirençli, çok hızlı yayılarak belirli gruplarda ölümcül seyreden, hastalık seyri değişken olan ve yarattığı olumsuz etkiler ile ekonomiye zarar veren bir hastalıktır.
Grip hastalığı tüm dünyada yaklaşık 3-5 milyon kişide ağır hastalık yapar, her yıl toplumun %5-15'i etkilenir. Çocuk yaş grubunda ise bu oran %20-35'e yükselir.
Grip çoğunlukla üst solunum yolu hastalığı, soğuk algınlığı, nezle, grip olarak geniş bir hastalık grubu içinde sayılsa da, grip hastalığında diğer viral hastalıklarda olmayan ağır belirtiler vardır. Grip hastalığı, yüksek ateş, sürekli devam eden baş ve kas ağrıları, genel bir yorgunluk hali, uzun süren öksürük ile karakterizedir.
İnfluenza virüsleri enfekte bireyden duyarlı kişilere direkt fiziksel temas ile, duyarlı kişilere enfekte eller, eşyalar gibi aracılar yoluyla, enfekte bireyin öksürmesi, hapşırması ile ortama yayılan damlacıklar yoluyla bulaşabilir. Virüsler plastik ve çelikte 48 saatten fazla, kumaş ve kağıtta 24 saat kadar bulaştırıcı özelliğini kaybetmeden yaşayabilirler. İnfluenza virüsleri vücuda alındıktan sonra bireyin savunma mekanizmalarının yeterli olmadığı bir anda, solunum yollarında bulunan hücrelerde hasara yol açar ve bu hücrelerden salgılanan bir takım maddeler ile doğal direnç baskılanarak virüs çoğalmaya başlar.
Grip ile mücadele yolları içinde en önemli olanları hastalığın seyrini tanımak, riskli bireyleri ve salgınları belirlemek ve koruma programı oluşturmaktır. Bu çalışmalara sürveyans çalışmaları denilir. Bu çalışmalar sayesinde hastalığın toplumsal yükü, grip hastalığının mevsimsel dağılımı, virüsün tipi ve aşılar saptanmaktadır.
Ülkemizin içinde bulunduğu iklim kuşağında her yıl ekim-mart aylarında mevsimsel grip görülmektedir.
Grip aşısı inaktif bir aşıdır, hastalığa yol açmaz. Grip aşısına rağmen grip olmak ifadesi tamamen hastalığa denk gelen ve her yıl 2-4 kez soğuk algınlığına yakalanma durumudur. Aşılarda uzun yıllardan beri koruyucu olarak kullanılan “tiyomersal tiyosalisilat” aslında etil civa olup , kg. başına %49.6 oranında saf civa içermektedir. Bu yıl grip aşılarında tiyomersal ve/veya başka bir koruyucu kullanılmamıştır.
Aşının gebeliğin her döneminde güvenle uygulanabileceği bilinmekte ve gebelerde riskli bir enfeksiyon olduğu için mutlak aşı uygulanması önerilmektedir..Aşının çok nadir karşılaşılan komplikasyonları, hastalığın vereceği zarardan çok daha düşüktür. Aşı güvenli ve etkilidir.

Kimler grip aşısı yaptırmalıdır:
65 yaşından büyük kişiler
Hamileler, kronik hastalığı olanlar
Sağlık personeli
Kalabalık ortamlarda bulunan sağlıklı kişiler
6 aylıktan büyük çocuklar

Grip aşısının çocuklara uygulanmasında önemli yan etkilere rastlanmamıştır. Çocuklarda en sık görülen yan etkilerin özellikle ishal ve kusma olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Bunun yanı sıra kas ağrıları, halsizlik ve ateş çocuklarda en sık görülen etkilerden olmuştur.
 Hepimize sağlıklı günler dilerim.

DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR

6 Eylül 2015 Pazar

Macahel, doğa ve insanoğlu izlenimlerim


Macahel, Kuzeydoğu Karadeniz Turu izlenimlerim

Fırsat buldukça yeni yerler görerek gezmeyi ne kadar sevdiğimi beni tanıyanlara anlatmama gerek yok sanırım. Ancak gezi izlenimlerimi şimdiye kadar hiç paylaşmadığımı farkettim. Arkadaşlarımın da desteği ile ilk kez bir seyahatimi paylaşacağım.
Gezmeyi sevenlerin görmeyi merak ettikleri ancak çoğumuzun adını bile duymadığımız Macahel köyünü görme isteğim ile başladı bölgeye merakım ve bölgeye düzenlenen gezileri araştırdım. Genellikle yalnız başına seyahat eden biri olarak sarp kayalıklar, dağlık alanlar ve birbirinden bağımsız yaylaların uzaklıkları gözümü korkuttuğundan bir tur şirketinin düzenlediği Kuzeydoğu Karadeniz turuna katıldım.
Bu turumun 3. ve 4. günlerini geçirdiğim Macahel'i sizlerle paylaşmak istiyorum.

Macahel, Artvin ili Borçka ilçesine bağlı bir yerleşim bölgesidir. Artvin ilinin Gürcistan sınırında bulunan ve toplam 18 köyden oluşan bölge adını Macahela vadisinden alıyor. Macahel'in Gürcistan tarafında kalan bölümü Aşağı Macahel 12, Türkiye tarafında kalan bölümü Yukarı Macahel ise 6 köyden oluşmaktadır. Yukarı Macahel'in günümüzdeki adı Camili'dir.
Macahel gürcüce kökenli bir kelime olan bilek (Maca) ve el (Hel) kısımlarının birleşimidir. Osmanlılar tarafından Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmiştir. Tarihsel konumu ve dinsel bütünlüğü açısından bölgenin siyasal, kültürel, ekonomik yaşamda ve mimari alanda önemli yeri bulunmaktadır.
Bölgeye Borçka Kaçkar dağları üzerinden yaklaşık 1900 rakımda sürekli sis bulutu içinden rampa tırmanılılarak ulaşılıyor. Tepe noktasına ulaştıktan sonra yavaş yavaş inerken, sis bulutu dağılıyor ve muazzam güzellikteki dik yamaçlar, yoğun bir orman dokusu, akan şelaleler, dereler ile bambaşka bir coğrafyaya gelmiş hissi yaşatacak kadar hayretler içinde bırakan, huzur ve dinginlik gösteren bir doğa bizleri karşılıyor.
TEMA Vakfının bölgeyi korumak ve kalkındırmak, yöre haklını bilinçlendirmek adına pek çok şey yaptığını maalesef bölge hakkında araştırmalar yaptıktan sonra öğrendim. Macahel'de TEMA Vakfının yaptırdığı konuk evine ulaştığımızda güleryüzü ile tesisin sahibi Mert bey ve annesi Ayşe hanım bizleri karşıladı. Yolculuğumuz boyunca her duraklama alanında ve konuk evinin bahçesinde de odun ateşinde ve semaverde demlenen lezzetli çayımızı yudumladıktan sonra yol yorgunluğunu atabilmek üzere konukevinin terasında yemeğe kadar dinlendik.
Ertesi gün Maral köyü ve şelalesi ile Efeler köyü ziyeretimizi gerçekleştirmek üzere yerel şöförümüz Yunus bizi güleryüzü ile karşıladı. Minibüsümüz ile yayla köyü olan Maral köyüne deyim yerinde ise tırmanmaya başladık. Başlangıcı 1-2 km asfalt olan yol, sonrasında toprak stabilize bir yol ile 30 km kadar bir yanı sarp uçurum olan doğal güzellikteki bir tırmanışa döndü. Köyün kullanılmayan bir ilkokulu, tarım ve hayvancılığı olan ekonomisi var. Her hane kendi yiyeceğini üretiyor ve kışa hazırlanıyor. Köyde diğer köylerde de gördüğüm gibi, çoğunlukla yaşlı nüfus hakim. Ancak, diğer şehirlerde yaşayan ve çalışan genç nüfus yaz aylarında doğdukları evlere gelip burada izinlerini kullanıyorlarmış.
Maral şelalesine yaklaşık yarım saatlik bir doğa yürüyüşü ile vardık ve hiç beklemediğim bir anda muhteşem güzelliği ile doğa yine şaşırttı. Lezzetli bir çay ve tarladan kopararak ve oracıkta pişirerek yediğimiz lezzetli, organik, GDO'suz mısır keyfimizden sonra geldiğimiz yolu geri dönerek Efeler köyüne hareket ettik ve yerel ahşap mimariye sahip bir köy evinde lezzetli ev yemekleri yedik. Geri dönüş yolculuğumuzu, Yunus kaptanı tercih etmeyip 3 kafadar doğayı kendi iç sesimizle dinleyerek, sohbet ederek ve yürüyerek tamamladık. Kolay olmadığını söyleyebilirim. Tam da gücümüzün tükendiğini hissetmeye başladığımızda kucağında kızı ile hızır gibi yetişen Ali bey bizi istediğimiz yere götüreceğini söyleyerek arabasına davet etti. Şehirli bizler hiç tereddüt etmeden hemen atladık ve başladık sohbete. Giderek artan ölçüde turistik amaçlı gezi turları yöre halkının ekonomisini canlandırsa da, çevre ve doğa bilinci ile hareket ediliyor olması ülkemizin geleceği açısından memnun edici bir nitelik taşımakta. Farklı etnik kökene, değerlere sahip bölge insanının kendimce, bana göre ne kadar zor şartlar altında yaşamlarını idame ettirdiklerini ve biz batılıların bu durumu aslında anlayamayacağımızı anladım ve bu durum beni düşünmeye sevk etti.

Geçirdiğim bu gezim süresince kendimle ve doğanın gücü ile başbaşa kaldığımı, ülkemizin her köşesinin ayrı bir cennet olduğunu, fırsat buldukça kendi turizmimizi kalkındırmamız gerektiğini anladığımı söyleyebilirim.
Doğa, gerçekten muhteşem, her şey düşünülmüş ve kendince bir sistemde ilerliyor. İnsanoğlu bozmaya çalışsa da...


2 Haziran 2015 Salı

Konuşma ve dil gelişimi

Konuşma, insanların belirli bir dili kullanarak sesli şekilde iletişim kurmasıdır.
 
Dil gelişimi ve sözlü iletişime geçmek hayatımızda çok önemli bir yer tutmaktadır. Çocukların bu gelişime katkıda bulunduğumuz zamanlar aslında anne karnındayken başlamaktadır. Doğumdan sonra da mümkün olduğunca konuşmak ve sözlü uyaranlar vermek dil gelişimini hızlandırmaktadır.
Dil gelişimi 2 şekilde olur.
Algılayıcı dil, ilk yaşta küçük komutlar ile başlar ve gittikçe komplike hale gelebilir. 'anne kim?' 'top nerede?' 'çekmeceden çorabını al.' 'yatak odasında koltuğun üzerindeki kırmızı kutuyu getir.'
İfade edici dil ise genetik faktörlere de bağlı olarak 3,5 yaşına kadar gecikebilir.
 
Bebekler 7-10.aylarda kısa ve tekrar edilen 2 heceli kelimeleri söylemeye başlarlar. 'mama', 'dede', 'baba' gibi.
Bebeklerin kolay söyledikleri harfler; a, b, d, m, y, zor söyledikleri harfler ise; k, r, t harfleridir.
Öncelikle, çocuğa sevgi ve huzur dolu bir aile ortamı hazırlamak, çocuk ile ilgilenmek ve ona sevildiğini hissettirmek çok önemlidir. Çocuğun bedensel ihtiyaçlarına ( yemek , uyku , koruma vb. ) cevap verilmelidir.

Konuşma gelişimde dikkat edilecek hususlar nelerdir?
Çocuk ile yaşı ne olursa olsun sık sık konuşmaya çalışın ve yaşına uygun şekilde onunla oyun oynayın .
Kendi halinde kalmasına izin verin .
Mümkün olduğunca yaşıtlarıyla oyun oynamasını sağlayın .
Çocuğun başka insanlarla da iletişim kurmasını sağlayın .
Çocuğunuza hikaye , masal anlatın , ninni söyleyin .
Size gönderdiği konuşma ve ses mesajlarına cevap verin .
Bir nesneyi eline aldığında , onunla ilgili bir şey anlatın .
Televizyon karşısında çok uzun süre kalmasını engelleyin . (Özellikle 0-4 yaş arası )
Onunla konuşurken ses tonunu iyi ayarlayın .
Sık sık adıyla seslenin
Tüm konuşmalarda yüz yüze ve göz temasında bulunun
Şarkı, ninni söyleyin
Rahat anlayabilmesi için kolay ve net cümleler kurun
Sorularınızı veya isteklerinizi sık tekrarlayın
Konuşurken mimiklerinizi de kullanın
Her yaptığınız hareketi kelimelere dökün
Sorularını mutlaka cevaplayın
Anlamadığı kelimeleri açıklamaya çalışın
İşaretle anlattığı isteklerini onunla konuşarak yönlendirin , isteklerini anlatmasını sağlayın .
Fikirlerine değer verin , onunla sık sık dertleşin ( yaşına uygun olarak ).
Kendine güvenini artırın .
Sık sık sosyal ortamlarda bulunmasını sağlayın .
Kalabalık içinde onun konuşmasını teşvik edin .
Yaşına uygun bir eğitim almasını sağlayın .
Gün içinde belli bir zaman ayırarak onunla resimler üzerinde bol bol konuşun .
Yaşına uygun olarak hikaye masal anlatmasını isteyin .
Konuşma zorlukları gördüğünüzde , onun dikkatini konuşmada zorlandığı noktalara çekmeyin .
 
Karşılıklı iletişime geçmeyi, diyalog kurmayı, konuşmayı unutmaya başladığımız bu günlerde, çocuklarımızla bol bol konuşup, sohbet edeceğimiz ve dil gelişimlerinde katkıda bulunacağımız güzel günler dilerim.
 
DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR
 


 
 

10 Mayıs 2015 Pazar

Anneler günü

Her günlerini aynı güzellikte yaşatabilmemiz dileği ile, başta kendi anneciğimin ve tüm annelerimizin anneler gününü kutluyorum, ellerinden öpüyorum.
Anneciğim iyiki benim annemsin, seni çok seviyorum.
DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR

3 Mayıs 2015 Pazar

İlk dansım, sorularım, cevaplarım ve salınımım

İlk dansımı, ilk nefesimle birlikte  hayata gözlerimi açar açmaz sevgili anne ve babamla yaptım. Nefeslerinin yumuşaklığı, kalplerinin tatlı bir sevinçle çarpışı, dokunuşlarındaki ürkeklik, ilk adımlarımla şekillenen ahenk ile devam etti dansım. Sonra kendi hayatımın ritmini bulmak için ayaklarımın üzerinde durmam gerekti ve o zaman sorularım başladı.  Zaman zaman cevap alamadım, mutsuz oldum. Her sorumun cevabının olmadığını öğrenmeye başladım. 

'Bazen doğru cevabı bulmak için, sorduğumuz soruyu değiştirmemiz gerekir'.  

Belki de hepimizin, uyumumuzun zor olduğundan yakındığımız şu dönemlerde aradıklarımız soru ve cevaplarımızdır.  Baktığımız ve göremediğimiz neyse, doğru soruyla yanıbaşımızda bitiverir. Takip ettiğimizde, farkına varıp sorgulamamızı değiştirdiğimizde, o an'ı hissedip yaşadığımızda, durup nefes aldığımızda cevabımızı da kendiliğimizden vermiş oluyoruz. 
Bazen aklımızın sesini kısmak, duymazlıktan gelmek, bazen dinlememek, bazen de sonradan hatırlamak üzere durdurmak gerekir. 

Sorularım ve cevaplarım arasındaki salınımımı düşünürken, adımlarken buldum kendimi. Önce dans ile tanıştım. Bilmeden, sorduğum soruların şeklini değiştirdim.  Takip ettim ve bütün cevaplarımın karşılığını aldım. Güvendim, yapabileceğimize inandım. Adım attım, bocaladım, düşünmeye çalıştım, tökezledim. Söylenileni dinlemedim, ' nefes al, düşünme, bekle'. Tekrar başa döndüm. Nefes aldım, bekledim, takip ettim, adım attım, bekledim. Bu kadar basit görünen döngüye uyum sağlayamadım. Tekrar başa döndüm. Bu dönüşü tekrar etmeye, çabalamaya ve düşünmeden yapmaya çalışmaya başladım. 

Şimdi, sorularım ve cevaplarım arasındaki dengeyi  adım atar gibi, ahenkli bir şekilde dans eder gibi bulmaya çalışıyorum.  Her dönüşte mutluluğumu, kırgınlığımı, coşkumu, sevincimi, kısacası duygu ve düşüncelerimi bırakıyorum, yerine yeni tutkular, duygu ve düşünceler doldurmaya çabalıyorum. Böylece kendi özümü farketmeye çalışıyorum. 

Sorularım ve cevaplarım arasındaki salınımımın dengesine ben SABAHAT diyorum. 
Peki ya siz? Birlikte paylaşmaya ne dersiniz?

DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR

30 Nisan 2015 Perşembe

Ek gıdalara geçerken pratik tariflerim


Merhaba,

Beni tanıyanlarınız anne sütü ile beslenmeyi ne kadar önemsediğimi gerek muayenelerim sırasındaki konuşmalarımızdan, gerek telefon görüşmelerimizden, gerekse birlikte sohbet ettiğimiz zamanlardan biliyorsunuz.
Bu yazımda sizlere ek gıdaya ne zaman, nasıl başlamamız gerektiğini kısaca hatırlatmak istiyorum.
Hepimizin bildiği gibi bebeklerimize en sağlıklı beslenmeyi ilk 6 ay boyunca sadece anne sütü ile sağlıyoruz. Maalesef anne sütünün olmadığı zamanlarda formül mamalardan yardım alıyoruz. Anne sütü 6. aydan sonra bebeklerimizin büyüme ihtiyacını tam karşılayamamaktadır. Bu sebeple ek gıdalar ile beslenmenin başlanma zamanı 6. aydır. Bazen ek gıdalar ile beslenmeye daha erken başlanmak durumunda kalınabilir. Bu kararı vermemizdeki en önemli etkende bebeğin büyüme ve gelişmesindeki sorunlardır. Bu sorunları muayenelerimiz sırasında birlikte konuşarak, takip sıklığımıza göre değerlendirmekteyiz.
Ek gıdalara geçerken bebeğimize tüm yaşamı boyunca yarayacak bir beslenme alışkanlığı kazandırmanın ilk adımlarını atacak olmamız unutmamamız gereken durumlardan biridir. Ayrıca allerjik reaksiyonları takip etmek, temziliğine dikkat etmek, seveceği tatları sunmak, kendi mutfak kültürümüze ve yemek düzenimize uygun bir beslenme takibinde olmak diğer önemli hususlardır.
Bebeğimize ek gıdalara başlarken nötr tatlarla başlamak bize yardımcı olacaktır. Elbette her bireyin farklı bir damak tadı olabilir. Bunun farkına varmak annelerimizin işini kolaylaştırmaktadır. Genellikle kaşık ile beslenmeye ilk geçildiğinde bebekler dili ile kaşığı ve gıdaları dışarı itme eğilimindedirler. Zaman içinde yutma becerisini geliştirirler. Bu yüzden ek gıdalara geçildiğinde öğün saatlerinin hemen aynı olmasına, öğünlerin içindeki gıda çeşitliliğinin hemen aynı olmasına özen göstererek sağlıklı bir beslenme alışkanlığı kazandırabiliriz.
Ek gıdalara geçerken sevdiğim ve işinize yarayacağını düşündüğüm birkaç pratik tarif vererek sizleri mutfağa davet ediyorum.

PİRİNÇ UNLU MUHALLEBİ

Ek gıdalara ilk geçiş ile birlikte başlanacak olan muhallebi, bebeğinizin gece boyunca acıkıp uyanmasına engel olacaktır. Bebeğiniz 1 yaşını doldurduktan sonra muhallebi yerine, eğer kilo alım problemi yaşamıyorsanız, süt başlayabilirsiniz.
İlk 1 yıl allerji riski sebebi ile inek sütü kullanmadığımızdan, anne sütü veya formül mamalar ile hazırlayabileceğiniz pratik bir tarif paylaşmak istiyorum.
Bu tarifi paylaşmadan önce, muhallebiyi bebeğinize sadece 1-2 kaşık ile başlayarak, bebeğinizin tolere edip etmediğini kontrol ederek tam bir porsiyona ulaşmanızı tavsiye ederim. Bir porsiyona ulaştıktan sonra da, bebeğinizin damak tadına göre doğal tatlar ile tatlandırabilirsiniz.
½ bardak su
3 silme tatlı kaşığı pirinç unu
4 ölçek formül mama
veya
½ bardak su
4 silme tatlı kaşığı pirinç unu
150 ml anne sütü (süt: 1 yaşından sonra)
Pirinç unu su ile karıştırılarak pişirilir. Ilınınca içine anne sütü veya formül mama eklenir.

ŞEKERSİZ SÜTLAÇ

½ su bardağı kırık pirinç
½ litre su
1 litre süt
Pirinçleri yıkayıp süzdükten sonra suda pişirin. Piştikten sonra sütü ekleyerek pişirmeye devam edin. Kıvam alana kadar karıştırın ve kaselere dökün. Servis ederken meyveler ile veya doğal tatlandırıcılar ile tatlandırın.

YOĞURT NASIL MAYALANIR

Ek gıdalara geçişte sık karşılaştığım sorulardan biri yoğurdu nasıl mayalayacağımızdır.
Yoğurt mayalamada 2 önemli nokta vardır. Birincisi sütü 10 dakika kaynatmak, ikinciside mayalık yoğurdunuzun kalitesidir.
Öncelikle sütü 10 dakika kaynattıktan sonra parmağınızı içinde 10-15 saniye tutacağınız ılıklığa getirin. Mayalık yoğurdunuzdan bir miktar alıp bir kasede, ılınmış süt ile karıştırın.Sonra ılıttığınız mayalık yoğurdunuzu yavaşça sütünüzün içine dökün. İçinde 1 kez daire çizecek kadar karıştırın. İsterseniz porsiyonluk kaplarınıza boşaltabilirsiniz. Önceden ısıttığınız fırınınızın içine ağzı açık olacak şekilde hareket ettirmeden yerleştirin. 5-6 saat sonra yoğurdunuz hazır.
Formül mama ile yoğurt yaparken:
90ml suya 4 ölçek mama koyarak hazırladığınız sütü, yoğurt mayalayacağınız kaba boşaltın. Ilınmasını bekledikten sonra 2 çay kaşığı yoğurt ile mayalayınız.
Formül mama ile yapılan yoğurtlar, daha sulu olabilir. Mayalanma gerçekleşti ise yoğurt olmuştur.

SEBZE ÇORBASI

Ek gıdalar ile beslenmenin ilk ana öğünü öğle öğünü olacak şekilde düzenlenen sebzelerdir. Sebzeler bebekler için farklı tatlar olduğundan alışmaları kolay olmayabilir. Havuç ve patates ilk başlanacak tatlı tattaki sebzelerdir. Mevsim sebzeleri sırayla menüye katılabilir. Öncelikle püre halinde, daha sonra da bebeğin damak tadına uygun olarak çorba şeklinde sunulabilir.
Mevsim sebzeleri ve pirinç, bulgur ilave edilerek tencerede üzerini örtecek kadar suda pişirilir. Piştikten sonra zeytinyağı ilave edilir. Ezerek veya bebeğin çiğneme fonksiyonu gelene kadar tel süzgeçten geçirilerek yedirilir.

Bebeklerimize afiyet olsun.

DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR

9 Nisan 2015 Perşembe

İki yakın arkadaş, D vitamini ve Kalsiyum

Güneşli havalara kavuşacak olmamız ile birlikte, popüler olan iki yakın arkadaş vitamin ve mineralimiz, D vitamini ve Kalsiyum hakkında kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum.
 D vitamini
Bebeklerin ilk yaşı fiziksel gelişim açısından çok önemlidir. Anne sütü ile beslenen her bebek sağlıklıdır. Anne sütünde yetersiz olan tek vitamin D vitaminidir ve dışarıdan takviye edilmesi gereklidir. Bebeklerin günde 400 İU D vitaminine ihtiyacı vardır. 
Kalsiyumun barsaklardan emilmesini, kan dolaşımına geçmesini, kemiklere yerleşmesini sağlayan D vitaminidir. Günlük ihtiyacın %10'undan azı gıdalar ile alınır. Geri kalanı da güneş ışınları ile deriden sentez edilir. Bunun için çıplak tenin güneş ışınları ile temas etmesi gerekir. Cam arkasından, giysiler ile veya güneş koruyucu kremler ile güneş banyosu cildimizden D vitamini sentezi için yeterli değildir. Bebeklerin uygun havalarda, başında şapka olacak şekilde elleri ve ayakları çıplak olarak 10-15 dakika güneşe çıkarılmaları, D vitamini sentezi için yeterlidir. 
Yumurta sarısı, karaciğer, yağlı balıklar, balık yağı, tereyağı D vitamini içeren besinlerdir. 
Kalsiyum
Vücuttaki kalsiyum dengesi, hormonlar ve enzimler ile farklı organlarda ayarlanır. Günlük ihtiyacımız kadar alınan kalsiyum ile bu denge bozulmadan ilerlemektedir. 
Ortalama bir erişkin vücudunda 1200 gram kalsiyum vardır ve bunun %99'u kemiklerdedir. Kalsiyum, kalp kasının ve diğer tüm kasların kasların kasılmasında görevlidir. 
D vitamini vücutta kalsiyum emilimi için önemli bir vitamindir. 
Ortalama bir diyetle günde 400-1000 mg kalsiyum alınır. Doğal kalsiyum kaynakları arsında; süt ve süt ürünleri, badem, fındık, ceviz, lahana, yeşil yapraklı sebzeler, soya fasülyesi, şalgam, incir, yulaf sayılabilir. 
Kan kalsiyum düzeyinin düşük veya yüksek olması değil, ortalama kan düzeyinde olması istenir. Düşüklüğünde kasılmalar, uyuşukluklar, yüksekliğinde ise dokularda kiraçlenmeler meydana gelebilir. 
Anne sütünde yer alan kalsiyum, içeriğindeki diğer vitamin, mineral ve elementler sayesinde barsaklardan tam oranında emilerek kemiklere yerleşir. Anne sütü ile beslenme bittikten sonra da, günlük olarak doğal kalsiyum kaynakları ile yeterli oranda beslenme ile bu dengenin devam etmesi önemlidir. 

1-3 yaş arasında 500 mg
4-8 yaş arasında 800 mg
9-18 yaş arasında 1300 mg günlük kalsiyum ihtiyacı vardır. 

1 orta boy su bardağı sütte 300 mg
1 orta boy kase yoğurtta 400 mg
50 gram beyaz peynirde 250 mg
1 orta boy kase pişmiş ıspanakta 245 mg
1 orta boy kase pişmiş barbunyada 280 mg
100 gram bademde 270 mg kalsiyum vardır. 

Bebeklerimiz ve çocuklarımız için hazırladığımız öğünleri, yoğurt ve taze meyveler ile, sütlü veya yoğurtlu çorbalar, krepler, omletler ile, her türlü koyu yeşil yapraklı sebzeler ile zenginleştirerek, iki yakın arkadaş kalsiyum ve D vitamini açısından yeterli ve dengeli bir beslenme sağlamış oluruz. 
Bol güneşli, sağlıklı günler dilerim. 

DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR

3 Mart 2015 Salı

Reflü

REFLÜ
Toplumda reflü hastalığı olarak bilinen Gastroözafageal Reflü (GÖR), mide içeriğinin istemsiz olarak yemek borusuna geri kaçışı olarak tanımlanır. Bu duruma sebep olan mide kapak düzeneğinin yetersiz veya gevşek olmasıdır. Reflü, yenidoğan döneminden itibaren yaşamın ilk 2 yılında normal olarak görülür. Anne sütü ile beslenir beslenmez taze veya kesmik şeklinde kusma normal olarak değerlendirilir. Bebek büyüdükçe mide kapak düzeneği gelişir ve reflü belirtileri azalır. 
Mide içeriğindeki asit ve parçalayıcı sindirim enzimleri hassas olan yemek borusu, yutak, gırtlak bölgesinde ve hatta bronşlara kaçarak yangısal değişikliklere sebep olur. Çocuklarda reflü belirtileri sindirim ve solunum sistemini ilgilendiren belirtiler olarak incelenir. 
Safrasız kusma, öğürme, kilo almama, büyüme ve gelişme geriliği, yemek yemede isteksizlik, göğüste yanma hissi, uzın süren öksürükler, geniz akıntısı, hırıltı, astım benzeri ataklar, reflü belirtileri olarak değerlendirilir. 
Reflüyü teşhis etmek için beslenme öyküsü çok önemlidir. Reflü sintigrafisi ve ph monitorizasyon ile tanı konulur. 
Reflü hastalığının tedavisinde temel amaç, yakınmaları gidermekle birlikte yangısal değişiklikleri önlemektir. Beslenme düzeninde daha koyu kıvamlı gıdaların hazırlanması, daha dik beslenmek, az ve sık beslenmek, bebeğin gazını hemen çıkarmamak önerilir. Bu yaklaşımlarla 3-4 hafta beslenmeyle kusmalar geçmezse ilaçlar ile tedaviye başlanır.
Dr. Sabahat Karakaşlılar

11 Şubat 2015 Çarşamba

KABIZLIK VE GAZ SANCISI

KABIZLIK VE GAZ SANCISI
Bugün sizlere sadece bebeklerin ve çocukların değil, tüm bireylerin zaman zaman karşılaştığı bir sorundan bahsetmek istiyorum.
Barsak alışkanlıkları tüm bireyler için önemli olan vücut fonfsiyonlarından biridir. Beslenme ve sindirim, ağızdan başlar ve barsaklarda sindirildikten sonra anal yolla posa olarak dışarı atılımla son bulur. Sindirimin herhangi bir yerinde meydana gelen aksaklıklar ile kabızlık meydana gelebilir.  
Kabızlık ve gaz sancısı, bebeklerde ve çocuklarda sık karşılaşılan bir sorundur. Büyüme döneminde bebeklerin karın içi organlarındaki büyümeden ve sinirsel gelişiminden kaynaklanan gaz sancısı, hepimizin bildiği diğer bir deyişle kolik ağrıları, kendini kabızlık olarak gösterebilir. Sadece anne sütü alan bir bebek aslında kabız olmaz, çünkü anne sütünün hazmı çok kolaydır. Sadece anne sütü alan bebekler her emdikten sonra kaka yapabildikleri gibi, 10 güne kadar kaka yapmadan durabilirler. 10 günlük bekleme sürecinde bebeğin herhangi bir yakınmasının olmaması gerekir. Eğer, karın şişkinliği, kusma, karın ağrısı gibi belirtiler varsa mutlaka hekime muayene olması gerekir. Eğer bebeğiniz anne sütü ile birlikte formül mama ile besleniyorsa, barsakların düzeni farklı proteinlere alışkın olmadığından uzun süre kaka yapmama durumunu daha fazla yaşayabilirsiniz.  Bu gibi durumlarda ve 10 günü geçen kaka yapmama durumlarında bebeğe müdahale edilebilir. En bilindik yöntem makat bölgesine uyarı vermektir. Bununla birlikte probiyotik damlalar da işe yarayabilir. Annenin beslenme alışkanlığına dikkat etmesi, gaz ve kabızlığının olmaması da bebeklerin kabızlığını önlemede etkili olabilir. Kabızlık genellikle ek gıdalara geçtikten sonra ve barsaklar kendi büyümesini tamamladıktan sonra düzelmeye başlar. Ailede, özellikle anne tarafından kalıtılan ailesel kabızlık varsa ileri çocukluk döneminde de kabızlık ve gaz sancıları devam edebilir. Bu durumlarda beslenme alışkanlıkları, bol sebze ve liften zengin beslenme, karbonhidrat alımının kısıtlanması ve bol su ile barsak düzeni dengelenmeye çalışılabilir.
 
DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR

1 Şubat 2015 Pazar

Damak tadı ve yedirilmemesi gereken gıdalar

Damak tadı ve yedirilmemesi gereken gıdalar
Tanıdığım bütün anneler çocuklarının damak tadı olmasını istiyor ve bunu geliştirmek için türlü denemelerde bulunuyor ve bana danışıyorlar. Bazı besinler allerjik yapıda olduğundan, bazıları ise tehlike yarattığından belirli bir süre yemek yelpazesinde olmaması gerekiyor. İşte yedirilmemesi gereken gıdalardan bazıları; 

İnek sütü ve yumurta beyazı: Bu iki gıda 1 yaşından önce besin tablosunda yer almamalıdır. Allerjik reaksiyonlar, mide sindirim sorunları, ciltte atopik lezyonlar görülebilir. 

Çiğ ve sert sebzeler, yapışkan maddeler: Yeni çıkan dişler ile kontrolsüzce parçalanan gıdalar nefes borusunu tıkayabilir. 

Her türlü kuruyemiş: Kesinlikle 3 yaşına kadar çocuklarımızın eline verilmemelidir. İyice öğütülerek gıdaların içine karıştırılabilir. 

Bal: Botulismus toksini içerebileceğinden 1 yaşından önce verilmemelidir. 

Kafeinli gıdalar: Uyku bozukluklarına neden olabilir. Gün içinde de aşırı reaktif olabilir. 

Meyve suyu: Günde 150 ml fazla meyve suyu yüksek oranda şeker içermektedir. Çocukların tüm gün acıkmadan faaliyet göstermesine neden olabilir. 

Kabuklu deniz ürünleri ve civa içeriği yüksek olabilecek balıklar: Özellikle deniz ürünleri yüksek derecede allerjendir. Ailede allerji öyküsü varsa dikkat edilmelidir. Köpe balığı, kılıç balığı, uskumru yüksek oranda civa içerdiğinden yedirilmemelidir.  Barbunya, tekir, mezgit, sardalya, hamsi, lüfer ve somon içerdikleri civa oranı düşük olduğundan haftada 1 kez tüketilebilir. 

Hepimizin damak tadının gelişmesi ve değişmesi için zamana ihtiyacımız olduğunu unutmadan, yedirilmemesi gereken gıdalardan sakınarak güzel günler geçirmenizi dilerim. 

DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR

14 Ocak 2015 Çarşamba

Hangi tavsiye ne derece doğru?

Çocuklarımız bizim en değerli varlıklarımız. Onları büyütürken hiçbirimiz yanlış yapmak istemiyoruz, bu sebeple hemen her tavsiyeden etkileniyoruz. Genellikle karşılaştığım sorunlardan birkaçını sizinle paylaşmak istiyorum.


Sütüm çok az, yeterli besliyormuyum?
Öncelikle her anne kendi bebeğine yetecek kadar süt üretir. Anne sütünün devamını sağlayan tek faktör annenin emzirme isteği ile bebeği emzirmesidir. Anne sütünü artırmak için huzurlu ve rahat olmaya çalışmak yapılabilecek en önemli görevdir. Günlük sıvı tüketimini artırmak, protein ağırlıklı beslenmek süt üretimini uyarır.
Anne sütü alan bir bebek günde 4-5 kez bezini ıslatıyor, doktor kontrolünde ayda 600-900 gram alıyor ise yeterli besleniyor demektir.

Çok ağlıyor, açmı?
Bebeklerin her ağlaması açlık ağlaması değildir. Gaz sancıları, sevilme, korunma ihtiyacı da ağlama ile kendini gösterir.

Bebekler suya ne kadar ihtiyaç duyar?
İlk 6 ay sadece anne sütü ile beslenen bebeklerin suya ihtiyacı yoktur, çünkü anne sütünün %85'i sudan oluşmaktadır. Ek gıdalara geçiş dönemi ile birlikte su ihtiyacı başlar.

Bebeğim bütün gün uyuyor, kötü birşey mi var?
Bebeklerin büyümek için uykuya ihtiyaçları vardır. Bebeğe ve ayına göre değişmekle birlikte gündüz 2-3, gece 6-8 saat uyuyabilirler.

Eyvah! Kakası değişti. Ne yapmam gerekir?
Anne sütü alan bir bebeğin, kabız veya ishal olması nadirdir. Bebekte karın şişliği, kusma yok ise 10 güne kadar kaka yapmadan beklenebilir. Aynı şekilde, anne sütünün hazmı kolay olduğundan bebek her emdikten sonra da kaka yapabilir. Bu durum annelerin beslenmesi ile doğrudan ilişkilidir.

Peki hangi tavsiye ne derece doğru?
Sizlerde benimle paylaşırmısınız?

Dr. Sabahat Karakaşlılar

11 Ocak 2015 Pazar

tuvalet eğitimi

Tuvalet eğitimi
Çocukların 24-36 ay arasında tuvalet alışkanlığını kazanmaları gerekir. Ancak bu süreç kişilik özelliklerini de barındırdığından farklılık gösterebilir. Bu süreçteki en önemli nokta, çocuğun bireyselliğini ve bağımsızlığını geliştirdiği dönemde kontrolün kendisinde olduğunu hissetmesidir. 
Nelere dikkat etmeliyiz?
Her çocuğun hazır olduğu dönem farklıdır
Alışkanlık kazanma döneminde yaşanan kazalarda dedtekleyici olmak gerekir. 
Altına kaçırdığında da temizleme sürecine dahil edilmelidir
Aşırı sert ve baskıcı tutumlar süreci uzatabilir
Tuvaletinin geldiğini söylediğinde cesaretlendirmek gerekir
Eğitim verirken düzen oluşturmak çok önemlidir
İdrar kaçırma 5 yaşına kadar devam edebilir   
Dr. Sabahat Karakaşlılar

5 Ocak 2015 Pazartesi

Kahve içelim mi?

Kahve içelim mi?
Kahve içmek, damak tadına yanında sohbeti ile ulaşmak kimimiz için günün yorgunluğunu unutturan özel anlar. 
Kahve ile tanışmamız, 1000 yıl önce bir keçi ile başlamış. Etiyopya'da bir çoban güttüğü keçilerin kırmızımsı bir bitkinin üzerindeki meyveleri yedikten sonra canlandıklarını farketmiş ve kendisi de merak edip yemiş. O dönemlerde kahve, insanlar tarafından verdiği enerji ve canlılık sebebi ile yenerek tüketilmiş. Zamanla Arap Yarımadası'na ve oradan da Avrupa'ya yayılan kahvenin bildiğimiz tarihi ise 300 yıldır. 
Kahve,  sevilmeye başlanınca özellikle  insanları keyifle birleştirmeye başlayınca bir kültür olarak yayılmıştır. 
Yüzlerce çeşit yapım tekniğiyle, günün her saatinde tercih edilen ve keyif veren bir kahve içelim mi? 

Dr. Sabahat Karakaşlılar