25 Ekim 2018 Perşembe
Maske ve temel ihtiyaçlarımız
Bugün maskelere duyaduğumız ihtiyaçtan bahsetmek istiyorum.
Maske, Türk Dil Kurumu tarafından boyalı karton, kumaş veya plastikten yapılan ve başkalarınca tanınmamak için yüze geçirilerek kullanılan, yapma yüz, gerçek duyguları veya bir şeyin gerçek görünüşünü gizleyen aldatıcı görünüş davranış olarak tanımlanmıştır. Ruh bilimi açısından da maske, kişinin oynadığı rol veya hem kendisine hem de çevresine karşı takındığı davranış olarak tanımlanmaktadır.
İnsan, doğumundan ölümüne kadar sosyal bir varlık olmak üzere yaratılmıştır. Psikolog Maslow, İnsanın en temel ihtiyaçlarının, ait olma, sevme, sevilme ve saygı görme olduğunu bildirmiştir. Bu en temel ihtiyaçlarımızın karşılanmadığı veya tam tersi bu isteklerimizin aşırıya kaçması durumunda yaşamdaki duygudurum dengemiz bozularak bir takım hastalıklar görülebilecektir.
Yaşamımızın, hayatlarımızın giderek zorlanmaya başladığı dönemlerde, acaba birkaç maske sahibi olduk mu? Özellikle sosyal medyayı sıkça kullanarak, yapamadıklarımızı yapıyormuş gibi gösteriyor muyuz?
Hepimiz kendi hayatlarımızın olumlu taraflarını hesapladığımızda neleri yapamadığımızdan çok yapabildiklerimize odaklanır ve yapabildiklerimizle mutlu olursak, kendimizi, bu en temel ihtiyaçlarımız karşısında sürekli onaylanma durumunda hissetmemiş oluruz.
Sağlıklı günler dilerim.
Dr. Sabahat Karakaşlılar
12 Eylül 2018 Çarşamba
UÇSUZ BUCAKSIZ TOPRAKLARDA... TANZANYA ZANZİBAR İZLENİLERİM 3
Uzun Afrika seyahatimizin aslında dinlendirici olan bölümüne geçmenin heyecanı ile Zanzibar yolculuğumuza başlıyoruz.
Zanzibar, 1503 - 1698 yılları arasında Portekiz hakimiyetinde kalmış, 1698 yılında Umman Sultanlığı denetimine geçmiş, 1861'de de sultanlık , Zanzibar ve Umman olarak ikiye bölünmüştür. Ada sultanlığı, 1890 - 1963 yılları arasında Birleşik Krallık tarafından yönetilerek yarı sömürgeleşmiştir. Adaya, 19 Aralık 1963 tarihinde bağımsızlık verilmiş ve sultan yönetiminde anayasal krallık haline gelmiş, 26 Nisan 1964 tarihinde ise ana karaya 40 km uzaklıkta ki ada, özerk bölge olarak Tanzanya'ya bağlanmıştır. Dış yönetimde Tanzanya’ya bağlı ancak adanın tamamının Müslüman olması sebebi ile iç yönetimde şeriat kanunları ile yönetilmektedir.
Adanın ilk yerleşen halkı İranlı göçmenler ve adı da ‘zencilerin sahili’ anlamındaki Farsça "zangi bar"'dan gelmekte.
Ada yaklaşık 950 bin kilometrekarelik yüzölçümüne sahip ve sahil şeridinin uzunluğu 1500 km.
Baharat üretimi, özellikle karanfil, balıkçılık ve turizm Zanzibar ekonomisini oluşturmakta.
Zanzibar’a gece saatlerinde ulaştık ve adanın kuzey doğusunda olan otelimize 1,5 saatlik bir otobüs yolculuğu ile nerede olduğumuzun, etrafta neler olduğunun farkına varmadan uyuyarak ulaştık. Doğruca odamıza gittik ve gün doğumu ile uyandık. Güneş denizin üstünden bütün ihtişamı ile, etrafında sarı, turuncu ve pembenin bütün tonlarıyla ve içimi aydınlatan, enerjisi ile doğdu. sabah erken kalkmaya alışkın olduğumdan yürüyüşe çıktım. Böylece nerede olduğumuzu da keşfedecektim. Otelimiz masif ahşap kaplamaları, tropikal ağaçları, kuş sesleri, mis kokulu çiçekleri ve düzenli yürüyüş yolları ile denize kadar bana eşlik etti. Bu bölge medcezirin yaşandığı bir bölge olduğundan deniz kıyıdan biraz uzaktaydı. Sabah yürüyüşüm, benim için ilk olan ve güzel bir deneyim oldu. Güzel bir kahvaltıyı hakketmiştim. Meyvelerin bolluğu burada daha belirginleşti ve ben de tercihimi tüm meyvelerin tadına bakmaktan yana kullandım. Tabiiki kahve, şimdiye kadar deneyimlediğim en güzel kahveleri içtim diyebilirim. Bugün dinlenme günümüz, deniz, kum, güneş, yemek.
Çok dinlendirici bir günün ardından adadaki 2.günümüzde baharat bahçelerine gidiyoruz. Otelimiz ile arası yaklaşık 1 saat sürdü ve yolculuğumuz sırasında, ilk gece uçaktan indikten sonra karanlığın örttüğü tüm gerçekler apaydınlıktı. Son derece bakımsız toprak yollar, daracık, küçücük evler, dışarıda yaşayan insanlar, küçücük başları kapalı çocuklar, hijyenik olmayan koşullarda satılan yiyecekler… Hepimizin aklında değişik sorular, hikayeler, çıkarımlar…
Okuma yazma oranının çok düşük olduğu, okulların eğitim vermediği, kölelik kültürü ile yetişimiş olan halkın en büyük geçim kaynağı baharat bahçelerinde işçilik yapmak. Rengarenk ve her türden bitkinin olduğu bir bahçedeyim. Yerel rehberimiz Hassan, bazen bir kök çıkarıyor, bazen bir dal uzatıyor, bazen bir çiçek koklatıyor, hemen hepsini de tattırıyor. Çiçekleri, ağaçları pek tanıdığım söylenemez ancak, iyi bir dinleyici olduğumdan mıdır, derslerimi iyi çalıştığımdan mıdır, ipuçlarını iyi değerlendirdiğimden midir bilmem, soruları doğru bildim ve liderimizden bir kahve kazandım. Son derece lezzetli olan bu turdan sonra şehir merkezine, Stonetown’a gidiyoruz. Yollar, yine aynı yollar, aynı içler acısı tablo. Ancak ne var ki, herkes halinden memnun, çünkü bilmiyorlar. Kendi yaşamlarından başka bir yaşamı tanımıyorlar, herkesi kendileri gibi sanıyorlar. Turistlerin gelmesi bile onların kendi iç dünyalarından uzaklaşmalarına yetmiyor.
Stonetown, Zanzibar’ın kalbi. Ada ile ilgili her şey bu liman şehrinde başlamış. Adanın baharat yolu üzerinde olması, sömürgecilik, köle ticareti her şey. Şehirde tüm bu özelliklerin etkisi hakim ve eskinin kokusu sinmiş. Çok etkileyici idi. Yazarak anlatamayacağım duygularımın tercümesi, görmek ve orada olmak gerek.
Son gecemiz, gün batımı, deniz, lezzetli bir yemek, dinlendirici bir uyku.
Öğlen ayrıldığımız Zanzibar’dan, akşam saatlerinde Dar es Salaam’a 15 dakikalık bir uçak yolculuğu ile vardık.
Darüsselam, Tanzanya’nın doğusunda, Hint Okyanusu'nun da doğu kıyısında bulunan, eski adıyla Mzizima, Tanzanya'nın en büyük kentidir. 2,5 milyon civarında tahmin edilen nüfusuyla aynı zamanda ülkenin en zengin şehri ve önemli bir ekonomik merkezdir. 1970'lerin ortasına kadar ülkenin başkenti olan Darüsselam, yeni başkent Dodoma olmasına rağmen hâlâ merkezî hükümet bürokrasisinin merkezi olmaya devam etmektedir.
Uçaktan iner inmez büyük ekonomi şehrinde olduğunuzu anlıyorsunuz. Yol üzerinde bazı isimlerini tanıdığım büyük şirketlerin fabrikaları, trafik karmaşası, otoyol üzerinde su, şeker kamışı suyu, mısır ve patates gibi atıştırmalıklar, şarj aletleri ve diğer şeyleri satanlar, iş çıkışı saatinde olduğumuzdan servisler, koşuşturma içinde olan insanlar… Bizde 2 otobüs ile onların telaşına katıldık ve şehrin sokaklarında dolaştık. Gün batımı manzarası, buz gibi Serengeti arpa suyu, lezzetli bir akşam yemeği ve hoş sohbetler sonrasında birlikte dolu dolu geçirdiğimiz 8 günü tamamlamak ve bir seyahati sağlıkla tamamlamak üzere havaalanına geldik.
Son notlarım:
1-Yolculuk etmek, yeni yerler görmek güzel olsa da, ülke genelinde yaşamın kolay olmaması, iklime uyum sağlamakta sıkıntılar yaşanması, bir takım hastalıkların gözlenme ihtimali olması, özellikle de yollar ve araçların konforu düşünüldüğünde bu yolculuğunuzu 50 yaşından önce ve çocuklarınız ile birlikte olacaksanız, onların da 10’lu yaşlarından sonra olmasını,
2-Sıtma proflaksisi ve diğer hastalıklar konusunda bilgi edinmenizi,
3-Yanınıza mutlaka sinek kovucu spreyler, kremler ve odada kullanacağınız ekipmanlardan almanızı,
4-Ülke genelinde temiz su olmaması nedeniyle, kapalı şişe sularını içmenizi, mutlaka pişmiş gıdaları ve kabuklu sebze, meyveleri tüketmenizi,
5- Safari seyahatinde araç içinde ve dışında toz miktarı fazla olduğundan, toz tutmayan kıyafetler, saçınız, ağzınızı, burnunuzu kapatabilecek ve tozdan koruyacak maske, şal, örtü gibi yardımcılar almanızı,
6-Mutlaka görmeniz, yaşamanız gereken bu uçsuz bucaksız toprakları ve güzel insanların ülkesini seyahat planınıza almanızı öneririm.
Sevgilerimle
DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR
7 Eylül 2018 Cuma
UÇSUZ BUCAKSIZ TOPRAKLARDA... Tanzanya-Zanzibar izlenimlerim 2
Tanzanya-Zanzibar gezimizin 2. bölümünde sizlere ilk safari deneyimimi anlatmaya çalıştım. Herkese mutlaka tavsiye ederim.
Safaride 1.gün yolumuz Arusha’dan Ngorongoro Krateri Doğal Koruma Parkı.
Ngorongoro Krateri Doğal Koruma alanı kuzeybatı Tanzanya’da bir yer alan ve içinde insan topluluklarının yaşadığı bir alandır.içinde yaşam olması sebebi ile milli park özelliğinde olmayıp, doğal koruma alanı olarak isimlendirilmektedir. Volkanik bir kraterin çökmesi sonucu oluşmuş olan Ngorongoro krateri dik yamaçları sayesinde doğal yaşamı korumak adına ideal bir ortam sağlamaktadır. Ngorongoro krateri aslanların dünyada en yoğun yaşadığı bölgelerdendir. Ayrıca, öküz başlı bufalolar, zebralar ve ceylanlar sürü halinde görümektedir.
Biz Ngorongoro Krateri’ndeki safarimizde, sürüler halinde ceylanlar, zebralar, öküz başlı bufalolar, filler, hipopotamlar, çakal, sırtlan, gergedan ve sayısız türde kuşlar gördük, onların doğal yaşam alanlarına konuk olduk. Onlar da bizi son derece güvenli karşıladılar. Doğal hayata bu kadar yakın olmayı deneyimlemek etkileyici, büyüleyici idi.
Safari rehberleri son dereceilgili, saygılı, bilgili ve yardımseverler. Safari için kullanılan jeepler de rahat ve güvenilir. Ancak yollar o kadar doğal ki, araçların konforu yetersiz kalıyor ve kas-iskelet ve gastrointestinal sisteminizin dayanıklılığı önemli rol oynuyor.
Konaklamamız 2400m yükseklikte, Ngorongoro Krateri yamacına kurulmuş ve eşsiz bir manzaraya hakim otelimizde oldu. Otelin ve bu bölgedeki tüm otellerin ortak sıkıntısı şehir elektriğinden faydalanamamaları ve dolayısı ile belirli saatlerde elektrik ve ilgili aletlerin kullanılıyor olması. Bizi bu durumdan en çok etkileyen, soğuk ve ısınamamak oldu. En soğuk ve en çok üşüdüğümüz gün ve gece idi.
Soğuk ve tertemiz havada, kaliteli bir uykunun ardından safarimizin 2.gününde yolculuğumuz Serengeti Milli Parkı.
Serengeti Milli Parkı, Tanzanya'da bulunan ve dünyada vahşi hayatın tüm doğallığı ile sürdüğü çok nadir noktalardandır. Serengeti Milli Parkı, 14,763 km2'lik bir alandır. Bu bölge göç yolları üzerinde yer alır. 1 milyondan fazla hayvan, her yıl parkın kuzeyi ve güneyi arasında gidip gelir. Parkın ekvator üzerinde yer alması, bu bölgede kurak ve yağışlı mevsimlerin bir arada yaşanmasına neden olmaktadır. Bu sebeple bitki ve hayvan canlılığı bütün yıl boyunca devam etmektedir.
Serengeti adı Masai dilinde ‘uçsuz bucaksız düzlükler’ demekmiş. Gözünüz ile görmeyince tam olarak ne demek olduğunu anlayamıyorsunuz. Ben bu doğa karşısında hayrete düşerek ve yaradanın varlığının ne kadar büyük, bizlerin ise ne kadar küçük ve çaresiz olduğumuzu hissederek büyülenen gözlerimle izledim her gördüğüm güzelliği.
Biz Serengeti’de zürafalar, filler, ceylanlar, zebralar, baykuşlar, rakunlar, çitalar ve aslanlar eşliğinde ilerledik. Doğa kendini o kadar güzel dengelemiş ki… Büyülenmemek elde değil. Şimdiye kadar söylemiş olduğum sözler aklıma geldi. Ailemden kimsede evde hayvan beslemek konusunda bilgi almadım, evimizde ve yakınlarımızda hayvan besleyen olmadı. Dolayısı ile bende hayvanlara karşı hep bir adım ötede durdum. En çokta karşıdan sevmek hoşuma giderdi. Herkes kendi yerinde dursun, ben böyle mutluyum derdim, şimdi aynı söylemime devam edeceğim. Herkes kendi yerinde, yurdunda, doğasında kalsın. Onlara doğal yaşamlarını vermek ve devamını sağlamak bizlerin görevi. Gördüğüm her güzellik harikaydı, anlatacak daha çok şeyim var…
Ngorongoro ile Serengeti arasındaki yolculuğumuz yaklaşık 8 saat sürdü. Yolda tozu dumana katarak ilerledik. Yollar asfalt değil, fazla da bakım yapılmamış. Araçların klimaları yok, zaten olsa da nefes almak mümkün değil. Uzun saatler araçta olmaktan, etraftan her an bir canlı fırlayacak heyecanı ile bakmaktan değil, yoldan çok yorulduk ve otelimize zor attık kendimizi. Ancak muhteşem bir gün batımı karşıladı bizi. Güneşin son ışıklarının doğa ile oyununu izledik ve ardından gelen simsiyah gece ve içinde barındırdığı doğal yaşamın sesleri, biraz ürkütücü idi, yine de ninni söyleniyormuş gibi hayal kurarak hemen uyuduk.
Sabah herkesin karnı acıkmıştı, tabii dişi aslanların da. Malum hayvanlar aleminde de yemekleri kadınlar hazırlıyor. Aslanların kendilerinden emin yürüyüşleri, güçsüz ve savunmasız olanların kaçacakları yeri bilemeyen telaşlı kaçışları, erkek aslanların ise miskin miskin yatışları kolay kolay tecrübe edilecek bir an değil. Adeta National Geographic kanalında gibiyiz. Nereye baksak bir hikaye. Muhteşem anlar…
Bugünün en korkutan tarafı, tüm geldiğimiz yolları tekrar geçmek ve bir an önce Manyara Gölü Milli Parkı’na dolayısı ile otelimize ulaşmaktı.
Manyara Gölü, sığ bir tatlı su gölü ve, güzel doğasının yanında vahşi yaşamın ev sahibidir. 329 kilometrekare yüzölçümüne sahip olan Manyara Milli Parkı’nın içinde 231 kilometrekarelik alanı göl kaplıyor. Parkta bolca babunlar, hipopotamlar,ceylanlar, filler, bufalolar ve en önemlisi de ağaçta yaşayan aslanlar var. Kuş meraklıları ise kendilerini muhteşem bir alanda bulabilirler çünkü burada çeşitliliği yüzlerce kuş türü yaşıyor. Bizde safarimizde yaşayan tüm canlıları görme fırsatını bulduk.
Bugünün korkulan senaryosunu yaşadık ve yaklaşık 8 saat süren safarimizden sonra Manyara Gölü’ne tepeden bakan konumda yerleşmiş olan otelimizdeyiz.
Her ne kadar araç içinde ve üzeri örtülmüş olsalar da valizlerimiz toz yığını halinde araçtan indi. Kendi üst başlarımızı hiç yazmayayım. Kendimi yıkanarak bile tozdan zor arındırdım. Misler gibi yemeğimize hazırız.
Tanzanya seyahatimiz boyunca yediğimiz yemekler genel olarak karbonhidrat ve protein ağırlıklı idi. Ülkenin aslında verimli toprakları olmasına rağmen çoğunlukla kuraklık sebebi ile patates, şeker kamışı, pirinç, mısır ve buğday bolca yetişiyor ve yemeklerde de ağırlıklı yer alıyor. Sebze üretimi fazla değil. İklimin özelliği gereği tropikal meyveler bolca yetişiyor. Yediğim en lezzetli ananas, muz, papaya, ejderha meyvesi, lichi idi. Yerli halkın çoğunluğu çobanlık ve kümes hayvanı yetiştiriciliği yaptığından et bolca tüketiliyor.
Masai kabilesi; orta Afrika’da ve çoğunluğu Taznzanya’da yaşayan, en geniş nüfusa sahip ve insanlık tarihinin ilk türlerinden sayılan topluluğa sahip kabilesi. Masailer; kendilerine özgü kırsal alanda yaşıyor, çobanlık yapıyor, genellikle kendi kabileleri içinde ürüyor, kız çocuklarını erken dönemde, erkek çocuklarını da ileri yaşlarda cesaret örneği olarak sünnet ediyor, doğanın kendilerine sunduğu her şey ile besleniyor, genel halkın içine çok az karışıyor, kendilerine özgü kıyafetleri ve mutlaka ellerinde değnekleri ile yürüyorlar. Ülke genelinde temiz su bulmak çok zor, su yerine diğer sıvı gıdaları tüketiyorlar. Okur yazarlık oranı çok düşük, yaklaşık %20. Halkın temizlik anlayışı kendimizle karşılaştırdığımızda son derece farklı idi. Yine de turistik alanlarda duraklama ve konaklama yaptığımızdan çok zorlanmadık. İlk kabile Masailer olduğundan ve onların üzerinden diğer etnik gruplar oluştuğundan, aslında tüm halkta hemen aynı etkileri hissetmek mümkün.
Manyara Gölü’nde safarimizin son konaklamasında, grubumuzun çoğunda aslında tatlı bir sevinç vardı. Seyahatimizin en zorlu anlarını yaşatan safari yollarımızın da sonuna gelmiştik. Bu duygu, kesinlikle uykum derinliğini de etkilemiş olmalı ki, dinlendirici bir gecenin ardından sabah erkenden uyandım. Manyara’dan Arusha’ya alıştığımız, bildiğimiz asfalt yol ile ulaşmanın keyfini bilmem anlatmama gerek olacak mı? Yolculuğumuz yaklaşık 1 saat sürdü, sanıyorum bu şekilde tüm gün yolculuk yapılabilir. Arusha havaalanı, iç hatlar ve özellikle adalara giden uçakların olduğu küçük bir havaalanı. Valizlerimiz el yöntemi ile aranıyor, el yöntemi ile tartılıyor, biletlerimiz el ile yazılıyor ve uçak saatleri hakkında net bir bilgi verilmiyor, biz de beklemeye başlıyoruz.
Bugünkü yolculuğumuz, beyaz kumsalları ve mercanları ile ünlü baharat adası, Zanzibar’a.
Beni izlemeye devam edin...
DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR
4 Eylül 2018 Salı
UÇSUZ BUCAKSIZ TOPRAKLARDA… TANZANYA – ZANZİBAR izlenimlerim
UÇSUZ BUCAKSIZ TOPRAKLARDA…
TANZANYA – ZANZİBAR izlenimlerim
2018 yılı benim için değişimlerin başlangıç yılıydı ve iyi
bir tatili hakketmiştim. Sevgili Seyyahhane http://seyyahhane.com/ ailesi ile
birlikte gezmek son derece keyifli olduğundan ve mutlu olduğumdan bu gezi
programını tercih ettim.
Neden Tanzanya?
Bu sorunun cevabı benim için çok basit; çünkü görmek gerek.
Sevgili annem ile birlikte valiz hazırlama telaşımız, olası
hastalıklara karşı önlemlerimiz, bilmediğimiz bir tatil programının sürprizlere
açık günlerini heyecanla beklerken, bir anda kendimizi uçakta buluverdik. Seyahatimiz
süresince yapacağımız yolculuklar, programımız ve rotamız belli idi ve biz de
bu program eşliğinde tam bir teslimiyet ile kendimizi sevgili liderimize
bıraktık. Tanzanya’daki ilk 4 günümüzde safari yapacak, ardından 3 günümüzü de
Zanzibar adasında geçirecektik.
Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti orta Afrika kıtasında yer alan
ve dünyanın en geniş topraklara sahip otuz birinci ülkesidir. Ülkenin
kuzeydoğusu genellikle dağlık olup Afrika'nın en yüksek noktası ve tek yükselen
dağı olan Kilimanjaro Dağı'nı içinde barındırır. Kuzeyde ve batıda genellikle
Büyük göller zinciri yer alır. Bunlar arasında Afrika'daki en büyük göl olan
Victoria Gölü ve yine kıtadaki en derin göl olan Tanganika Gölü yer almaktadır.
Ülkenin orta kuşağında, tarıma uygun alanlar ve platolar yer alır. Doğu
kısımlar ise okyanus kıyısında bulunduğundan genelde sıcak ve nemlidir.
Doğudaki bu Hint Okyanusu kıyılarının açıklarında Zanzibar adası yer alır.
Tanzanya’nın başkenti Dodoma, ticari başkenti ise Dar es
Salaam şehirleridir. Nüfus yaklaşık 38 milyondur. Para birimi Tanzanya Şilini (
1 dolar yaklaşık 2270 şilin).
Değerli taşlar, altın, doğal gaz, nikel, kalay, fosfat,
demir, kömür gibi doğal kaynaklara sahipolmasına rağmen, Tanzanya halkının üçte biri yoksulluk sınırının altında gelire
sahiptir.
Tanzanya, 126 farklı etnik grubu (kabileyi) barındırmaktadır
ve her bir topluluğun kendine özgü dili bulunmaktadır.
Ülkenin resmi dili Svahili
dilidir.
Tanzanya'daki nüfusun üçte biri Müslüman veya
Hıristiyan'dır. Geriye kalan nüfus ise yerel dinleri benimsemiş
durumdadır.Ülkenin bayrağında yer alan yeşil ülkenin tarımsal kaynaklarını,
sarı ülkenin doğal mineral kaynaklarını, siyah Swahili ırkını ve mavi ülkenin
göl ve nehirleri ile Hint Okyanusu’nu temsil etmektedir.
Tanzanya seyahati için TC Sağlık Bakanlığı Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü aracılığı ile ayrıntılı bilgi edinmek mümkün.
Sarı humma aşısı
istenmiyor, ancak anofel cinsi sivrisinekler aracılığı ile bulaşan sıtma risk altında olabileceğimiz hastalıklar.
Bizde sıtma proflaksisi için ilaç temin ederek uygun şekilde kullanmaya
başladık. Ayrıca yanımıza koruyucu sinek spreyleri ve oda koruyucularından
aldık. Gittiğimiz otellerde de cibinliği kapatarak uyumaya dikkat ettik.
Uçak yolculuğumuz son derece rahat geçti. THY ile direk
uçuşla 7 saat 30 dakika süren bir yolculukla Dar es Salaam Havaalanına indik.
Tanzanya hükümeti TC vatandaşlarından önceden vize istemiyor, ancak indiğimizde
doldurduğumuz formlar ile kapı vizesi aldık. Sonrasında iç hat uçuşumuz ile
Klimanjero havaalanına indik. Çünkü ilk gün safari programımız Arusha şehrinden
başlayacaktı. Klimanjero iç hat uçuşu ile iniş saatimiz arasında 5 saat kadar
havaalanında bekledik ve indikten sonra da 1 saatlik karayolu ile Arusha’ya
vardık. İşte bu ara yolculuk bizi yormuştu ve biraz dinlenmemiz gerekiyordu.
Sağolsun sevgili liderimiz bizi rahat ettirmek için elinden geleni yaptı ve bir
süre sonra kendimizi dinlenmiş vaziyette otelin kapısında ve yerel safari tur
liderimiz Emanuelle ile Arusha yollarında şehri keşfederken bulduk.
Arusha, Tanzanya’nın önemli ticaret şehirlerinden birisidir.
Şehrin nüfusu yaklaşık 300.000. Ülkenin kuzeyinde Büyük Yarık Vadi’si
üzerindeki bir düzlükte yerleşmiş olan bir şehirdir. Serengeti Ovası’na ve
Klimanjero Dağı’na çok yakın bir konumdadır. Tarihte Arusha Deklarasyonu’nun
imzalandığı şehir olarak diplomatik özelliği de olan bir şehirdir. Arusha ayrıca Tanzanya’da yer alan Serengeti
Milli Parkı, Mount Meru, Ngorongoro Krateri Doğal Koruma Alanı, Manyara Gölü
Milli Parkı,Klimanjero Dağı gibi pek çok
milli park ile çevrelenmiştir.
İlk günümüzün yorgunluğunu, uzun ve güzel bir uyku ile
atlattıktan sonra safarimize hazırdık. Yerel safari rehberimiz Elia bizi
Arusha’da otelimizde karşıladı ve birlikte 4 gün sürecek maceramıza hazırdık.
Safaride 1.gün yolumuz Arusha’dan Ngorongoro Krateri Doğal
Koruma Parkı.
Devamı gelecek...
DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR
17 Mayıs 2018 Perşembe
Dr. Sabahat Karakaşlılar: Samimi ve romantik; MİDİLLİ, LESVOS,
Dr. Sabahat Karakaşlılar: Samimi ve romantik; MİDİLLİ, LESVOS,: MİDİLLİ İZLENİMLERİM Son birkaç aydır, yeni muayenehanemin yoğun çalışma saatlerim, yeni bir yere alışma sürecim sebebiyle ve ...
16 Mayıs 2018 Çarşamba
Samimi ve romantik; MİDİLLİ, LESVOS,
MİDİLLİ İZLENİMLERİM
Son birkaç aydır, yeni muayenehanemin yoğun çalışma saatlerim, yeni bir yere alışma sürecim sebebiyle ve
süregelen rutin işlerim dışında şehir merkezinden fazla
uzaklaşmamıştım.geçtiğimiz haftasonu
gelişen 2 günlük uzaklaşma fırsatını, birkaç çalışma arkadaşım ile
birlikte bilimsel bir organizasyona çevirmenin keyfi ile Midilli, Lesvos ile
tanıştım.
Bursa ile Ayvalık arasında 3,5 saatlik kara yolculuğunu,
hızlıca gelişen gümrük işlerinden sonra 1 saatlik deniz yolculuğumuz izledi ve ‘geiasas
Mytilini’.
Midilli, Lesvos Ege denizinin kuzeydoğusunda bulunan Yunan adalarının en büyük 3. adası. Adanın bir
özelliği volkanik olması ve güneybatı bölümünün taşlaşmış yapılar ve
kayalıklardan oluşmuş olmasıdır.
Adaya çeşitli halkların yerleşmesinden
ve savaşlarla geçen yıllardan sonra,
ada 1462 yılında Fatih Sultan Mehmet ile Osmanlı topraklarına katılmış .
Ortalama yaşam süresi 90-100 yıl. Ada halkı üretmeyi ve ürettiğini kullanmayı seviyor, bu yüzden çiftçilik, tarım ve kültürel turizm ada gelirinin çoğunluğunu karşılamaktadır.
Ortalama yaşam süresi 90-100 yıl. Ada halkı üretmeyi ve ürettiğini kullanmayı seviyor, bu yüzden çiftçilik, tarım ve kültürel turizm ada gelirinin çoğunluğunu karşılamaktadır.
Feribot yolculuğum uzun bir süre karşılaşmayan ancak
kaldığı yerden devam eden arkadaşlarımın tatlı sohbeti ile çabucak geçti. İner inmez yunanca ve türkçe konuşmalar, bol gülüşmeler
eşliğinde, telaşsız, sıcak ve samimi bir
ortam ile karşılaştım. Akşam saatlerinde olmasına rağmen ılık tatlı bir esinti yüzüme
çarptı. Grup olarak acıkmış olmamızın verdiği güdüler ile doğruca tavernada
mezeleri kaşıklarken bulduk kendimizi. Yol yorgunluğumuzu, adanın kuzey ucuna
Petra’ya doğru 1 saatlik yolculuk ile
pekiştirdik.
Yorucu bir günün ardından gözlerimi pırıl pırıl bir deniz
kenarında, oksijen dolu, tertemiz bir havada, kuş ve dalga sesleri ile güneşli
bir güne açtım. Çok sevgili hocamdan edindiğim güzel bilgilerimi de
paylaşacağım elbette ancak burada daha çok gördüklerimi paylaşmak istiyorum.
Öğleden sonra rotamız Molivos tepe şehri. Bu şehir
tepedeki Ortaçağ döneminden kalan kalesinden deniz kenarına doğru bir yamaçta
yerleşim göstermiş. Molivos 1462 yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı
topraklarına katılmış. Bizde şehri adımlamaya kale bölgesinden, önce Türkiye Baba Burnu’na el sallayarak başladık. Güneşe
biraz yaklaşmamız sebebi ile ısınan hava ile birlikteliğimiz neşeli
adımlarımıza dönüştü. Taş döşemeli dar ve merdivenli sokaklar, rengarenk
sardunyalar, renkli kapılar, Türk-Yunan sentezi sohbetler, hediyelik eşyalar, ara ara kendini
hissettiren rüzgar eşliğinde saatler
geçirdik.
Petra, yunanca
taş, kaya demek olan, deniz kıyısında taş evleri ve zeytini ile ünlü bir
kasabadır. Kasabanın özelliğinden biri de 40 metre yüksekliğinde bir meteor taş
üzerinde kurulmuş Panagia (Meryem Ana ) kilisesidir. İnanışa göre Petra’da
yaşayan bir balıkçı denizde Meryem Ana ikonasını bulur, bunun kendisine hayır yapmasına neden olan
bir işaret olduğunu düşünür ve bu kiliseyi imece usulü yardımlarla tek başına inşa eder. Kilisenin
açılacağı ve dua edileceği gün hazırladığı şarap bardakları ve tepsisi ile tepeden aşağı yuvarlanır, ancak ne kendisine
nede elindekilere birşey olur ve kendisini kilisesine adar. Bu kiliseye ve
muhteşem manzaraya merkezden 114 basamakla ulaşılabiliyor. Yürüyüşten
yorulanlara, merkezde demleme çay ve sakızlı dondurma keyfini öneririm.
Beklenen gece, tabiiki yunan gecesi ve yerel danslar
eşliğinde muhteşem tatlar. Dans etmeyi ne kadar sevdiğimi ve emek harcadığımı
beni tanıyanlarınız bilirler. Gecenin en keyif aldığım anı ise grubumuz için
özel olarak gelen dansçılarımız Yorgos
ve Eleni sayesinde merak ettiğim adımlarını öğrendiğim Zorba eşliğinde sirtaki.
Sadece 6 adımı var demeyin, süslemek ayrı bir yetenek.
Son günümüzün sabahı, bir öncekinden daha sıcaktı, güzel,
doyurucu bir kahvaltının ardından rotamız bir dağ köyü olan Ayasos. Bu
köy, 968 metre yüksekliğindeki Olimpos
dağının 475 metre yüksekliğindeki
eteğine kurulmuş. Yunanca Kutsal
Kudüs ( Agia Sion) demek. Söylentiye göre,
Kudüs’ten gelen 2 rahip ilk ahşap Meryem Ana ve Hz. İsa ikonasını buraya
9. yyda getiriyorlar ve bu ikonaların mucizevi olduğuna inan halk evlerini
kilisenin duvarına bitişik olarak inşa etmeye başlıyor. Kiraz, çam, kestane ve
çınar ağaçları ile kaplı orman örtüsü nedeni ile ve o dönemde Osmanlı’nın (1701) donanma ile
birlikte adaya getirdiği ve tahta ve ahşap işçiliği ile ünlü olan Türkmenler
sayesinde Ayasos’ta bu işçilik gelişmeye
başlıyor. Yine o dönemin Osmanlı valisinin hastalığından bu bölgede kurtulması
üzerine de Ayasos vergiden muaf tutuluyor ve Ayasos nüfusu giderek artmaya, tahta
ve ahşap işçiliği gelişmeye, eğitim ilerlemeye başlıyor. Dönemin ünlü şair ve
ressamları, eğitimcileri de çoğunlukla bu köyden çıkmış. Bizde mucizeler ile
dolu olan ruhani bir havası olan bu köyü,
taş sokaklarında adımlayarak köy kahvesinde kahvemizi içerek yaşamaya
çalıştık.
Son olarak adanın başkenti Mitilini’ye giderek
başladığımız noktadan feribot yolculuğumuzu yine şehrin doğal dokusunu
hissederek bekledik. Yaşadığımız güzel ülkemize dönmek için bu kez tatlı bir
telaş vardı hepimizde. Güzel adanın güzel insanlarına, grubumuzdaki güzel arkadaşlarıma, rehberden öte sevgi dolu Aysen Önem’e, geçirdiğimiz 48 saate teşekkür
ederim.
Her yolculuğumdan sonra aynı soruyu soruyorum kendime;
Gitmek mi güzel? Dönmek mi güzel?
Peki ya sizin cevabınız ne olur?
Sağlıklı, bol adımlı alınacak nice güzel rotalara,
sevgiyle…
DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)