27 Kasım 2016 Pazar

NAMASTE... NEPAL'DE EN'LERİM

NAMASTE... NEPAL'DE EN'LERİM

Dünyanın mistik çatısı Nepal'e olan yolculuğuma hazırlığım, her zamanki gibi heyecanlı bir bekleyiş ile çok çalışarak ve sabrederek çabucak geçti. Her gittigim yerde bazen kendimden bir parça buldum, bazen de bıraktım. Nepal ile ilgili, okuduklarımdan etkilenerek değil de kendi izlenimlerimi bulmak istediğimden, görmek istediklerimden ziyade ne göreceğimi bilmemenin heyecanıda eklenince, yeni bir rotaya ve en önemlisi yeni arkadaşlıklara merhaba diyerek Katmandu yolunda buldum kendimi. 
Sabah güneşin ilk ışıklarıyla uçağın penceresinden muhteşem bir doğa karşıladı beni. 
Nepal; Asya'nın ortasında, etrafı Himalayalar ile çevrili bağımsız, demokrasi ile yönetilen ve adını az duyduğumuz, bir o kadar kendi içinde yaşayan, dışarı açılmasına  müsaade edilmemiş özgürlükler ülkesi. Güneyinde Hindistan, kuzeyinde ise Çin komşuluğunda, 147.181 kilometrekare yüzölçümü ile dünyanın 93. büyük ülkesidir. 30 milyon nüfusun yaklaşık 2 milyonu başkent Katmandu'da yaşamaktadır. Halkın %90'i hinduizm, %8'i budizme inanmaktadir.  Ülkenin  %80'inden fazlası dağlık arazidir ve başkent Katmandu 1400 m yükseklikte yer alan, bölgenin tek vadisidir
Milyonlarca yıl önce Afrika ve Asya kıtalarının yoğunlukları sebebiyle birbirlerini sıkıştırması sonucunda olusan Himalayalar, sonrada savaşlar ve siyasetin sıkıştırdığı bir ülke olan Nepal'de belkide biz batılıları ve beni de en etkileyen yitirmeye başladığımız insani özelliklerimiz oldu. 
İnsanoğlu, doğa ile uyumlu yaşamayı ne kadar uzun sürede öğreniyorsa, o kadar çabuk unutuyor. Günümüz koşullarında elimizde olan ile yetinmek, hırslarımızı bir kenara bırakmak bir hayli zor, ancak burada halk biraz kendi inanışları gereği, birazda siyasetin zorlaması ile kendi topraklarına sıkı sıkıya bağlanmış, elinde olan ile yetinebilen, sabretmeyi, şükretmeyi bilen ve uygulayabilen huzurlu bir yaşama sahip olmuş. Ancak yinede çok fakir olan bu ülkenin kendi insanına bile acıması yok. Ülkenin tüm fiziki koşullarının yetersizliğine, baskılarına, donanımsızlığına ve dinin olumsuz etkilerine rağmen Nepal'de, hayatımdaki EN'leri yaşadığımı söyleyebilirim. 
Katmandu, şimdiye kadar gezdiğim dünya şehirlerinden çok değil, biraz farklı idi. İnsanların kendi içsel renklerini yansıtmanın, fakirliğin ve yokluğun önüne geçtiği rengarenk ve gürültülü bir şehirde, önce nereye bakacağımı şaşırdım demek yanlış olmayacak. Sokaklarında serbestçe dolaşırken, herkesle gülen gözlerle selamlaşmak çok keyifli idi. Güleryüzlerinin yanında çok sıkı pazarlık yaptıklarını da unutmamak gerek. 
Dünyanın çatısı 8848 metre yükseklikteki Everest, ülkenin neredeyse tek geçim kaynağı olmuş. Bende katıldığım gezi grubu ile birlikte kiraladığımız özel bir uçakla, hem ülke ekonomisine katkıda bulunmak, hemde hayatımda tırmanma fırsatı bulamayacağım Everest'i, sabretmek, yılmamak, azmetmenin farkına vararak, kainatın görkemi karşısında hayran olarak EN maceracı duygularımla hayaller kurarak çok yakından seyrettim. 
Nepal'liler, inandıkları dinin her gereğini inanarak, yaşayarak, uygulayarak yüksek gönüllülükle ve kabul ederek yerine getiriyor, yaşıyor ve yansıtıyorlar. Burada Unesco dünya mirası koruması altında olan Pashupatinath, hindu ölü yakım tapınağı ziyaretinde yaşadığım ve hissettiğim EN unutulmaz anları sözlere dökecek kelimeleri henüz bulabilmiş değilim. 
Başkent Katmandu'nun sıkışık, nefes almaya izin vermeyen toz bulutunun kapladığı, korna seslerinin, insan gürültüsüne karıştığı caddelerinden biraz uzaklaştığımızda uçsuz bucaksız dağlar arasında nefesimi kesen harika köyler ile karşılaştık. Her daim erken kalkan ve adımın anlamını yaşayan sabah insanı olan benim için, Nagarkot dağ köyünde yaşadığım gün doğumu, gezimin EN taze nefesini akciğerlerime çektiğim, sabırla, gözümü bile kırpmadan beklediğim, Himalayalarda 2200 metre yükseklikte güneş ışıklarının her türlü oyununu hafızama kazıdığım, muhteşem bir deneyimdi. 
Nepal'de yollar, otoban ve diğer yollar olarak ayrılmasına rağmen, tüm yolların aynı olduğunu söyleyebilirim. Öyle şehirler arası yollar beklemeyin. Ülke tamamen dağlar içinde olduğundan ve sadece tek vadi olduğundan Chitwan Milli Parkı'na kadar olan yaklaşık 110 kilometreyi 12 saatte aldık. Elbetteki ülkenin fiziksel ve ekonomik durumunu anlatmaya çalıştığım üzere seyahatimizi yaptığımız minibüs ile geçirdiğimiz bu sabır dolu saatler, her ne kadar hayatımın EN konforlu seyahatini yaşatmasa da, EN paylaşarak, her an' ı ilmek ilmek dokuyarak, konuşarak, öğrenerek ve gülerek geçirdiğim EN unutulmaz saatler olarak bilinçaltımda depolanmak üzere yerini aldı. 
Chitwan milli parkı, milyonlarca yıl öncesinde Afrika kıtasından kopan kara parçaları sebebiyle içinde Afrika kıtasına ait pek çok hayvan türünü barındırmaktadır ve 1963 yılında milli park olmuştur. Güne kuş sesleriyle ve lezzetli bir kahvaltı ile uyanmak bir önceki günkü yol yorgunluğunu unutturdu bile. Her turun kendine özgü program sıralamasında zorlama olmaksızın katılıp katılmayacağımız bazı aktiviteler vardır. İşte bende bu günü kendilik aktivasyonuma ayırdığımı düşünüyordum. Hayvanları uzaktan seven bir hayvansever olarak, milli park içinde hayvanlarla birebir yapılacak aktivitelerden kaçabileceğimi düşünüyordum. Yanıldığımı, kendimi filin üzerinde safari yaparak, nehrin içinde filin üzerinde EN yüksek sesimle çığlık çığlığa yıkanarak, yetinmeyip üzerine defalarca çıkıp atlayan ve bıkmayan çocuk ruhumu yaşarken, ardından timsahlarla dolu bir nehirde, kano ile gezinti yaparken, orman içinde EN derinden gelen iç sesimle haykırarak adımlarken anladığımda, yoğun adrenalin deşarjından yorulmuş, bir o kadar neşeli, gecenin uzamış saatlerine aldırmadan, sürekli gülme isteği içinde, yardımlaşarak, paylaşarak geçirdiğim hayatımın EN özel ilk gününü yaşamış olmanın duygusuyla derin bir uykudan uyanmıştım. 
Sabah, hepimizin EN korktuğu yollara çıkma vaktimiz gelmiş olmasına rağmen mutlu ve gülümseyen gözler ile karşılaşmak, evimden uzaklarda olduğumu unutturmuştu bile. Bugünkü rotamız, Fewa gölünün kenarında kurulmuş, ülkenin 2. büyük şehri ve Himalaya sıra dağlarının 8000 metre yüksekliğindeki Annapurna dağlarının eteklerinde kurulmuş,  güzel ve dinlendirici bir şehir olan Pokhara. Grup içinde olmanın getirdiği birliktelikten biraz uzaklaşıp, sabırla kendilik aktivasyonumu geçirme fırsatını aradığım anları, göl kenarında sessizce uzanıp, kayıkları, insanların sakin adımlarını seyrederken, gözlerimi kapayıp ne kadar şanslı ve mutlu olduğumu düşünerek gerçekleştirebildim. Pokhara'da,  bu seyahatimin EN dingin, EN dinlendirici dakikalarını geçirdim. Bu kadar dinlenmek yeter dememe kalmadan, kendimi kuş olmuş paragliding yaparken, heyecan ile korkuyu birbirine karıştırdığım, ardından gelen rahatlamanın keyfine varamadan tekrar heyecanlı sevinç çığlıkları attığım EN karışık anlarını yaşarken buldum.  Sayılı günlerimin sonuna yaklaştığımda, biraz evimin özlemi, biraz da yeni yerler keşfetmenin heyecanı ile son günüme güneşli bir ruh haliyle uyandım. Son günümüzde ayrıca çok anlamlı bir ziyaret gerçekleştirmenin heyecanını yaşadık hep beraber. Katıldığım seyahat grubunun 2015 Nepal depreminden sonra bu bölgede yaptırdığı Atatürk Okulu'nu ziyaret ettik. Okul müdürü, öğretmenleri ve öğrencilerinin güzel ilgisi ile karşılandık. Elimizdeki ile yetinmenin, sabırla beklemenin, yitirilmemiş insani değerlerin coşkusu hepimizi sardı. Varlık ve yokluk arasındaki ince çizgiyi düşünürken, çocukların mutlu, umutlu ve çocuk dünyalarını izlediğim anlar, memleketimle, mesleğimle, kendimle, ailemle EN gurur duyduğum anlar oldu. 
Kurduğum güzel arkadaşlıklar, değer vermek ve verilmek, harika anlar, hafızama kazıdığım fotoğraflar, EN güzel gülüşlerim, paylaştıklarım, düşüncelerimi ve duygularımı dengelediğim anlarımın olması, doğru yolda adımladığımın başka bir göstergesi olarak dünya dağarcığımda EN özel yerini garantiledi. 
Tanıdığım, tanımadığım herkesin hayatlarının bir döneminde dünyanın çatısında kendi EN'leri ile karşılaşmaları dileğiyle. 

DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR

23 Eylül 2016 Cuma

Kış hastalıkları


ÇOCUKLARDA KIŞ HASTALIKLARI

Sonbahar  geldi, havalar soğudu. Mevsimle bağlantılı olarak çevremizdeki kişilerden daha sık hastalık haberleri almaya başladık.
Bu yazımda kısaca kış aylarında sıklıkla görülen hastalıklardan bahsedeceğim.
Kış aylarında hastalıklara karşı en dirençsiz grubun başında çocuklar gelmektedir. Kış aylarında çocuklarda en fazla virüsler ve bakteriler yoluyla bulaşan hastalıklar görülmektedir. Soğuk algınlıkları çocukluk çağında en yaygın görülen hastalıkların başında gelir. Öyle ki; yetişkinler bir enfeksiyon yılında ortalama 2 – 4 kez soğuk algınlığı geçirirken, çocuklar 6 -10 kez soğuk algınlığına yakalanabilirler. Üstelik nezle gribal enfeksiyonlar, çocuklarda yetişkinlere göre hem daha ağır seyreder, hem de daha uzun sürer.
Kış aylarında daha çok damlacık yoluyla bulaşan enfeksiyon hastalıkları karşılaşırız. Daha çok kapalı alanlarda bulunmak ile çocuktan çocuğa bulaşan hastalıkların sıklığında atış görülmektedir. Virüsler enfekte damlacıkların havada asılı kalması ve bunların solunum yolu ile alınması sonucu, bir çocuktan diğerine ya da bir erişkinden çocuğa kolayca bulaşabilir. Bazen çevreye yayılan, içinde virüs bulunduran bu damlacıklar, çevredeki cisimlere tutunabilir. Diğer çocuklar da bu cisimleri alıp ağzına götürdüklerinde virüsü kapabilirler.
Solunum yolumuz burnumuzun ucundan bronşlarımızın en son noktası olan alveollere kadar olan hava sütunudur.  Bu hava yolunun her yeri, sürekli salgı yaparak hava yolunu nemli tutan bir hücre tabakası ile kaplanmıştır. Bu hücrelerin üzerlerindeki titrek tüylerde buraya gelen yabancı maddeleri dışarı atar. Ayrıca salgıladıkları sıvının içinde solunum yolunu enfeksiyonlara karşı koruyucu antikorlar vardır.
Solunum yolunun sahip olduğu bölgeye göre enfeksiyonları da farklılık gösterir. Örneğin üst solunum yolu denilen yer gırtlağımızın (larinks) üstünü ifade eder. Bu nedenle üst solunum yolu enfeksiyonu denilince nezle, grip, bademcik iltihabı (tonsillit), sinüzit, kulak iltihabı (otit), krup (larenjit) anlaşılır. Alt solunum yolu ise gırtlağımızın altıdır. Bu nedenle alt solunum yolu enfeksiyonu denilince özellikle zatürree (pnömoni), bronşit gibi hastalıklar anlaşılır.

Nezle ve Grip
Çocuklarda en sık görülen enfeksiyondur. Ayrıca çocukların en sık doktora başvurma nedenidir. Nezleyi sayısı 100 ün üstünde olan üst solunum yolu virüsleri yapar. Grip etkeni ise influenza denilen virüstür. Her iki enfeksiyon da  damlacık yolu ile etrafa dağılan virüslerin çocuğa ulaşması ile olur. Virüs çocuğa bulaşınca önce halsizlik, huzursuzluk, iştah kaybı ve burun akıntısı yapar, arkasından da ciddi burun tıkanıklığı, ateş yüksekliği ve öksürük gelişir.
Hastalığın başlangıcında en iyi tedavi bol miktarda sıvı vermek, burunlarını yıkamak, tıkanıklık olduğunda açıcı burun damlası kullanmak ve doktor kontrolünde yaşına uygun nezle ilacı almaktır. Yapılacak olan en önemli yanlış ateşi var ve boğazı kızarık diye hemen antibiyotik başlamak veya ateşini düşürmek için soğuk suya sokmak veya kusuyor diye beslenmesini kesmektir. Eğer burun tıkanıklığının belirgin olduğu dönemde bir kulak ağrısı gelişmişse yada bebek çok huzursuz ise çocukta orta kulak iltihabı (otit) gelişmiş olabilir. Hemen doktora başvurulmalıdır.
Bulgular eğer gerekli destek tedavi verilmişse 3-7 günde geçer. Ancak 7-10 günden fazla süren öksürük, ateş, burun tıkanıklığı ve yoğun sarı-yeşil akıntı varsa sinüzit gelişmiş olabilir. Ayrıca bu nezle bulguları devam ederken çocuğun göğsünden bir hırıltı geliyorsa, bronşit gelişmiş olabilir. Bu durumlarda da hemen doktora başvurmak gerekir.
Grip ise sadece bir virüsün (influenza) yaptığı bir hastalıktır. Belirtilen nezle bulguları vardır. Ama aynı zamanda çocukta çok belirgin halsizlik, bitkinlik, kas ağrıları, eklem ağrıları ve daha sık ve şiddetli öksürük vardır. Bu çocuklarda daha sık ve kolay bir şekilde zatürre gelişebilir. Grip hastalığının da tedavisi semptomatik yani iyileştirmeye yönelik yardımcı tedavidir. Hastalık süresince gelişebilecek ve ilerleme gösterecek durumlara karşı önlem alınması gerekmektedir.

Bademcik İltihabı (Tonsillit)
Bademcik iltihabının nedeni Streptokok denilen bakterilerdir. Bu bakteriler bir lenf bezi olan bademciğe (tonsil) gelerek yerleşir. Eğer çocuğun direncinde bir düşüklük varsa orada enfeksiyon yapar. Burada oluşan yangı ile bulgular çıkar. Hastada nezleden daha fazla miktarda ateş yüksekliği, çok belirgin halsizlik, boyun lenf bezelerinde şişme, kusma, bazen deride kırmızı lekeler görülür. Boğaza bakıldığında beyaz iltihap odakları bademcikte fark edilir (kript). Mutlaka doktora başvurulmalı ve gerekli tedavi alınmalıdır.

Sinüzit
Çocuklarda her yaşta görülebilir. En sık nedeni bahsettiğim nezle, grip yada uzun süreli burun tıkanıklığı yapan bir durumun varlığıdır. Tıkanıklık durumda,  sinüslerden buruna gelen borular (ostium) tıkanır. Bu nedenle sinüsler hava alamaz ve içlerindeki sekresyonlar temizlenemez. Bu durumda burnumuzda normal de zararsız olarak duran bakteriler üreyerek orada iltihap yaparlar. Bu nedenle nezle ve grip bulguları 7-10 günden uzun sürüyorsa, burundan sarı yeşil renkli akıntı geliyorsa, çocuğun öksürük şikayeti devam ediyorsa, hele geceleri öksürüyorsa mutlaka bu çocukta sinüzit düşünülmelidir ve doktor kontrolünde tedavisi yapılmalıdır.

Orta Kulak İltihabı (Otitis Media)
Orta kulak iltihabı da aynı sinüzit gibi gelişir. En sık nedeni  nezle, grip yada uzun süreli burun tıkanıklığı yapan bir durum varlığıdır. Bu sırada orta kulakdan buruna gelen boru (östaki borusu) tıkanır. Bu nedenle işitmeyi sağlayan orta kulak hava alamaz ve içindeki sekresyonlar temizlenemez. Bu durumda burnumuzda normal de zararsız olarak duran bakteriler oraya doğu gider ve üreyerek orada iltihap yaparlar. Orta kulak iltihabı sinüzitin aksine nezle anında gelişir. Ancak ortak kulak iltihabında bunlardan başka çok önemli bir neden de, özellikle bebeklerin yatarak beslenmeleri hele yatarken biberonla beslenmeleridir. En önemli bulgusu ani başlayan şiddetli kulak ağrısıdır. Buna sıklıkla ateş yüksekliği, kusma, hatta ishal eşlik eder. Çocuk eğer tarif edebiliyorsa işitme kaybı vardır. Bebeklerde çok ciddi huzursuzluk ve kusma tipikdir. iltihap geçtikten sonra orta kulakda sıvı birikimi olabilir ve bu işitme kaybına neden olabilir. Bu sıvının kaybolduğundan emin olunmalıdır.

Zatürree (Pnömoni)
Çocuklarda en sık görülen alt solunum yolu enfeksiyonudur. Ayrıca çocuklarda özellikle  ilk 3 yaşda olmak üzere en sık hastaneye yatış  nedenidir. Tüm çocuklar göz önüne alındığında % 70 etkeni virüslerdir. Ancak bu küçük çocuklarda daha çok virüs, büyük çocuklarda daha çok bakteri olarak gözlenir Sağlıklı çocuklarda zatürre sıklıkla nezle, grip yada benzeri çocuğu zayıflatan bir durum arkasından çıkar. Bu nedenle ya etken direk nezle, grip yaparak akciğere iner yada bu durumlarda zayıflayan bünye nedeniyle akciğere ulaşan başka bir virüs yada bakteri zatürree yapar. Çocuklarda ateş, halsizlik, öksürük, sık nefes alma, çarpıntı, kusma, ciddi besin reddi görülür. Bebek ve küçük çocukların göğsünde ve karnında sık sık inip çıkmalar, inleme, hırıltı ses duyulur. Daha büyük çocuklarda bu bulgular az görülür. Bu çocuklarda ciddi göğüs ağırsı, yana taraflarında ağrı, ateş ve nefes alınca batma ve öksürük görülür. Her yaş grubunda mutlaka doktora başvurulmalıdır.

Bulaşıcı hastalıklardan korunmada genel kurallar:

1. El yıkama. Sabunla uygun şekilde ellerin yıkanması üst solunum yolu enfeksiyonları ve barsak enfeksiyonlarından korunmada çok etkili bir yoldur.
2. Hasta kişilerle temasın mümkün olduğunca önlenmesi
3. Çocukların sigara içilen ortamlarda bulundurulmaması
4. Evcil hayvanlarla temastan sonra ellerin yıkanması
5. Çocukların gerekli aşılarının yapılmış olması
6. Temiz ve güvenilir içme suyu kullanılması
7. Et ve ürünleri, yumurtanın iyi pişirilerek yenmesi, çiğ yenen sebze ve meyvelerin çok iyi yıkanması
8.Grip aşısının uygun zamanda yapılması.

Hepimize sağlıklı günler dilerim.
DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR









3 Haziran 2016 Cuma

Eyvah... Ateş...

'Eyvah çocuğum ateşlendi, ne yapmam gerekir?'
 
Belki de hekimlik pratiğimde en sık karşılaştığım yakınmalardan birisidir, ateş ve ailelerimin sorusuna cevap vermeye çalışacağım.
Öncelikle ateşin aslında ne kadar sağlıklı bir bağışıklık sistemi büyümesinin göstergesi olduğunu belirtmek istiyorum. Hekim olarak ateşi olan çocuklarımın kendilerine ait olmayan bir maddeye verdikleri sağlıklı yanıtı değil, ateşe neden olan durumu saptamaya ve ateşin yaratmış olduğu yan etkileri tedavi etmeye çalışıyorum.
Sizlere yardımcı olacak bilgiler hazırladım, umarım faydalı olacaktır.

Ateş, vücut ısısnın olması gereken değerlerin üzerine çıkması durumudur. İnsan vücudunun normal şartlardaki ısısı 36,5 C'dir. Bu değer bebeklerde ve küçüklerde 36,8 olabilir. Bir enfeksiyon, ödem, doku hasarı veya aşı gibi nedenlerle vücut ısısını düzenleyen termoregülatör merkezdeki dengenin bozulması sonucu ateş oluşur. Dolayısıyla ateşin temelinde yatan etmenin ne olduğunun mutlaka bir doktor tarafından tesbit edilmesi gerekir.
Çocuklarda ateşe en çok neden olan hastalıkların başında viral enfeksiyonlar gelir. Bu hastalık grubunu idrar yolu enfeksiyonları, akciğer enfeksiyonları, menenjit ve eklem doku hastalıklarının iltihabı takip eder. Bu hastalıklar haricinde ise bazen ateşin kaynağı bulunamayabilir ki bu durum ateşli hastalıkların %20sini oluşturur.
Vücuda giren enfeksiyon ajanlarının parçalanması ile oluşan birtakim maddeler, termoregülatuar merkez denilen ısı merkezini uyarır ve bu maddeler beyindeki ısıya hassas sinir hücrelerini etkiler. Bunun sonucunda da vücut ısısı artar.

Ateş ile birlikte huzursuzluk, ağlama,iştahsızlık, bulantı, baş ağrısı, kas ağrıları görülebilir. Sık ve hızlı nefes alma, kalp çarpıntısı, deride yer yer soğumalar ve beyazlaşmalar, üşüme, titreme, terleme görülebilir.
Çocuk ve bebeklerde ateş görüldüğünde evde alınabilecek basit ve temel önlemler önemlidir. Ateşin tedavisi yanlızca ateş düşürücü ilaçlarla değil, aynı zamanda uygun yaklaşımlarla desteklenmelidir.

1- Ateşli çocuğun bulunduğu ortamın ısısı 21-22 C arasında tutulmalıdır.
2- Çocuğun üzerindeki fazla giysiler çıkartılarak az ve gevşek giysilerle çocuğun ısısının düşürülmesine yardımcı olunmalıdır.

3- Ateşli çocuğun kalori gereksinimi artar, bu nedenle aç kalmamasına dikkat ederek beslenmesi desteklenmeli, ancak beslenme için aşırı zorlanmamalıdır.
4- Ilık suyla (29-32 C) duş yaptırmak veya ıslak bezlerle vücut ateşini kontrol edip sık sık ölçüm yaparak ateşin seyri izlenmelidir.
5- Yüksek ateşte vücudun daha fazla sıvıya ihtiyaç duyması nedeniyle bol miktarda sıvı alması sağlanmalı, verilecek sıvının çok sıcak veya çok soğuk olmamasına dikkat etmelidir.
6- Doktorun tavsiye ettiği bir ateş düşürücü (antipiretik) kullanarak ateşi kontrol altında tutmak gereklidir .
Ateşi yükselen çocuklarda ve özellikle bebeklerde aşağıdaki belirtilerden bir veya birkaçı ateşe eşlik ediyorsa zaman kaybetmeden bir doktora gidilmelidir.Ateş özellikle 2 yaş altındaki bebeklerde görülüyorsa, 0-3 aylık bebeklerde ateş çok ciddi bir durumdur ve acilen doktora başvurmak gerekir.
1- Ateş, bebek ve çocuklarda 40 C'nin üzerinde görülüyorsa ,

2- Bebek ve çocuklarda ağlama, inleme ve dokunulduğunda huzursuzlanma varsa ,
3- Ateşin yanında uyku eğilimi varsa,

4- Ciltte mor döküntüler oluşuyorsa,
5- Zor nefes alıp verme başlıyorsa,

6- Yutkunma güçlüğü çekiliyorsa,
7- Daha önce "havale" geçirmiş ise,

8- Devamlı kusma, ishal oluyorsa dikkatli olunmalıdır.

Ateşli durumlarda biz hekimler öncelikle aileler ile konuşarak, ateşin ne zaman çıktığı, ne kadar süre ile tekrar ettiği ve kaç gün sürdüğü gibi bilgiler ile, çocuğun genel durumunu bildiren sorular sorarız. Bu arada, çocuğu gözlemleyerek genel durumunu anlamaya çalışırız ve fizik muayenesi ile birlikte ateşe neden olan hastalığı tespit etmeye çalışırız. Fizik muayenenin dışında laboratuar tetkiklerinden yardım alınabilir. Tüm değerlendirmelerin ışığında ailelerimiz ile birlikte tedavi yöntemini seçeriz.
Hepinize ateşsiz, sağlıklı günler dilerim.
DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR















 
 
 





 

 


















 
     
     



     
  


     
 
  


 

     
     
     




1 Mayıs 2016 Pazar

Özlediğimiz tatilde sorun çıkmaması için...


Özlediğimiz tatilde sorun çıkmaması için...
 
Sıcakların kendini göstermeye başladığı bugünlerde hepimizi tatil heyecanı sardı. Tüm kış boyunca çalıştık, yorulduk ve tatilimizi planladık. İstediğimiz aslında sadece dinlenmek ve ailemizde hastalık sorunu olmaması. Bebekle ya da çocuklarla birlikte çıkılan yaz tatili söz konusu olduğunda , tatilimizi bir kez daha düşünüp, daha özenli planlamamız gerekmektedir.

Tatil çantasında mutlaka olması gerekenler
Bebeğinize giysi olarak, onu sıkmayacak hafif giysiler ve güneşten korumak için bez şapka almalısınız.
Gideceğiniz yerde bebeğinizin bakımını ihmal etmemelisiniz. Bebek kremi, bebek yağı, şampuan, tarak, tırnak makası, havlu ve onu güneşten korumak için en az 50 SPF koruyucu faktörlü güneş kremini unutmamalısınız. Bebek beslenmesinde uyulması gereken kurallar olduğundan beslenme düzenini ayarlamak üzere gidilecek tesisin mutfağını kontrol etmenizde, gıdaların seçimine özen göstermenizde fayda vardır.
Büyük çocukların ise daha farklı ihtiyaçlarına yönelik giyecek, içecek, oyuncak temini gerekmektedir.  

İlaç çantasında olması gerekenler
Ateş düşürücü
Böcek ve sinek sokmalarına karşı jel
Antialerjik şurup
Pişik kremi
50 faktörlü koruyucu nemlendirici
Yaralanmalar için baticon, kremler
Gaz ilacı
Diş jeli

Tatil yolculuğunuz
Bebeğinizin ve çocuğunuzun yolculuk esnasında sıkıntısını giderebilecek ve onu zihinsel olarak oyalayabilecek oyuncakları yanınızda bulundurmalısınız.
Yolculuk için yanınızda çocuğunuzun sevdiği besinleri mutlaka bulundurmalısınız.
Araba yolculuklarınızda, bebeğiniz için mutlaka araba koltuğu kullanmalısınız.

Güneşin En Tehlikeli Olduğu Anlar
Güneşin en şiddetli ve ışınların en tehlikeli olduğu saatler saat 10.00 ile 15.00 arasındadır. Güneşe çıkmadan en az 15 dakika önce güneşten koruyucu faktörlü kremler sürülmelidir. Bu koruyucu krem, bebeğin ağız ve gözlerine kaçırılmamalıdır.
Güneş altında tüm çocuklara göz ve yüzü korumak için siperliği olan şapkalar takılmalıdır. Vücudunun üst kısmı giyinik olmalı ve bu giysi suda dahi çıkarılmamalıdır.

Deniz ile tanışma
Çocuklarınızı denize alıştırmanızda kesinlikle fayda vardır. Gelişimsel yönden çocuklar dört yaşa kadar yüzme dersleri için hazır değillerdir. Bebekler ilk 6 aylık aşıları tamamlandıktan sonra, koruyucu önlemler alındıktan sonra denize girebilirler. İki yaşın altındaki çocuklar ve bebekler suda oynarken her zaman uzandığında dokunacak kadar yakın mesafede olan bir erişkin tarafından gözetilmeleri gereklidir.
Çocuklarıbir an için bile olsa, denizin, havuzun içinde veya yakınında asla yalnız olarak bırakmayın.
Kolluk,can simidi takılan çocukların güvende olduğunu düşünmemek ve suda sürekli gözetim altında bulundurmak gerekir.Çocuklar su yatağı gibi şişme oyuncaklar ile oynarken çok dikkatli olun, bunlar çocukların su yüzeyinde kalmalarını sağlayacak kadar güvenli gereçler değildir, ancak çocuklarda yanlış bir kendine güven duygusu yaratabilirler

Olası hastalıklar nelerdir?
Tatil yerlerinde en sık karşılaşılan hastlaıkların başında ateşli hastalıklar gelmektedir. Özellikle sıcak havaların etkisi ile birlikte sıcak çarpmaları da sık görülmektedir. İlaç çantamızda bulunan ateş düşürücüler ile ilk müdahaleyi yapmak ve destek tedavi almak gerekebilir.
Bazen yeşil alanlarda oyunlar sırasında böcek ısırığı olabilir.
Böcek ısırıklarının çoğu yüz ya da kollar gibi vücudun açık bölgelerinde oluşur.Bazen vücutta, böceğin giysilerin altından girdiği yerlerde birden fazla ısırık olabilir. Alerji kremlerin ve gece içirilecek alerji şuruplarının yararı olabilir.  Geceleri antihistamin şurup yararlı olabilir.
Toplu yaşam nedeni ile ortak kullanılan alanlardan özellikle havuzlardan kaynaklanan göz enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonları sık görülmektedir. Ortak yemek yenilen alanlardan kaynaklanann bulantı ve kusmaların eşlik ettiği mide barsak hastalıkları görülmektedir. Bu gibi hastalık durumlarında zaman kaybetmeden hekim ile görüşmekte fayda vardır.

Hepinize sağlıklı günler ve iyi tatiller dilerim.

DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR


30 Mart 2016 Çarşamba

Yemek yemenin keyfi

Çocuklarda yemek problemi
Yemek yemek insanlık için önemli ve keyifli bir sosyal faaliyet olsa da, asıl amacı hayatın idamesi için gerekli maddelerin alınmasıdır.
Bazen, canımızın istemediğini bilsek bile ' şöyle güzel bir... olsa da yesek' dediğimiz çoktur. Aynı bu isteği çocuklarımızdan da bekliyoruz, ancak onlardaki yemek bilinci istemek değildir. Açlık merkezi uyarılmadan karınları acıkmaz, canları birşey istemez. Önemli olan şey karınlarının acıkması zamanlarında yani midelerinin boşalması zamanlarında karşılaştıkları gıda maddeleri ile zorlanmadan yeme isteklerinin oluşturulmasıdır.
Hayatın ilk yılında bebekler çok hızlı büyürler, daha sonraki yıllarda büyüme hızı yavaşlar. Özellikle okul öncesi büyüme dönemindeki çocuklarda bu hız daha yavaştır. Dolayısıyla çocuklar yemeğe ihtiyaç duymazlar. Bu durumu biz ebeveynler iştahsızlık olarak algılarız.
Küçük çocukların günlük kalori ihtiyacı 1000 kaloridir ve kendi enerji ihtiyacını anlarlar. Bu durumda ebeveynlerin görevi çocuklarına sağlıklı beslenme alternatifleri sunmaktır.
 
Burada işinize yarayabilecek birkaç örnek vermeye çalışacağım.
 
Öncelikle çocuklara yaşına uygun porsiyonlar halinde yemekleri sunmak gerekir. Okul öncesi çocuklar için uygun porsiyon yetişkin yiyeceğinin 1/4üdür. Büyük porsiyonlar ve çocukların istemeden bitirmelerine zorlamak onları sıkabilir, yemekten soğutabilir ve daha az yemelerine sebep olabilir.
 
Tabağındaki yiyeceklerden hangisini ve ne kadarını yiyeceğinin kararını çocuklara bırakmakta fayda vardır. Hiçbirşey yemek istemezse, bir sonraki öğünde acıkacağından mutlaka birşeyler yemek isteyecektirler. Tabiiki bu arada aç kalmasın diye sevdiği ve zararlı olduğunu düşündüğünüz gıdaları verirseniz, açlık hissetmeyecek ve bu durumda hep aynı sistemi uygulamaya geçecektir.
 
Çocuklar açlıklarını sıvı gıdalar ile baskılayabilirler. Günlük 500 ml süt içmeleri günlük yeterli kalsiyum almalarını sağlar.
 
Çocuklar yeni yiyeceklere ve damak tadına genellikle kapalıdırlar. Yeni yiyeceği yemesi için zorlamayın, ancak bu yeni yiyeceği sabırla tekrar tekrar sunmanız ve sizin de iştahla yemeniz gerekir.
 
Çocuklarla birlikte yemek yerken genellikle pazarlıklardan kaçınmak gerekir. 'Yemeğini yersen çikolata veririm' veya ' haydi bir kaşık daha ' gibi söylemler çocukların tam tersine daha az yemelerine sebep olabilir.
Yemek için varolan seçenekleri ve menüyü birlikte seçmek, çocuğunuzun da yemeği hazırlamaya yardım etmesi, ne yiyeceği konusunda karar vermesine yardımcı olacaktır. Birkaç yemek önerisinde bulunup, birini seçmesini isteyebilirsiniz. ' Bu akşam sebze istermisin?' yerine 'Bu akşam bezelye mi, taze fasülye mi istersin?' gibi seçenekli sorular ile kontrolü ona bırakabilirsiniz.
Yemek yemenin, yemeğimizi paylaşmanın tatlı keyfine tüm aile bireylerinin katılımıyla varıldığı, güzel sofraların daim olması dileğimle...
DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR
 
 


25 Ocak 2016 Pazartesi

ÜSYE, nezle mi, grip mi?


Yoğun bir hastalık yükünün yaşanmakta olduğu bir dönemden geçmekte olduğumuz bu günlerde, bu yazımda, üst solunum yolu enfeksiyonları olarak adlandırdığımız ve içinde çok çeşitli doku hastalıklarını içeren bir grup hastalıktan bahsetmeye çalışacağım.
Üst solunum yolu enfeksiyonları (ÜSYE), üst hava yolu mukozasının yer aldığı ve devam ettiği tüm bölgelerin enfeksiyonlarına genel olarak verilen bir tanımdır. Bu bölgeler her iki orta kulak ve mastoid boşluklar, burun boşluğu, paranazal sinüsler, nazofarinks, oral kavite ve orofarinks, hipofarinks ve larinks olarak sayılır. ÜSYE, bu bölgedeki anatomik organların bölgesel enfeksiyonları olabileceği gibi, birden fazla bölgenin eş zamanlı enfeksiyonu da söz konusu olabilir.
FARENJİT
Yutak bölgesinin enfeksiyonudur. Tüm enfeksiyöz farenjitlerin kabaca %75’i viral, %25’i bakteriyeldir.
Viral farenjitlere sıklıkla gözlerde sulanma, çapaklanma, burun akıntısı, ses kısıklığı, bulantı kusma, ishal, boyunda yaygın bezeler eşlik edebilir. Ateş yüksek olabilir ve ateşin yüksek olması  bakteriyel enfeksiyonu göstermez, bademcikler üzerinde veya yumuşak damak üzerinde kızarıklıklar ve beyazlıklar olabilir.
Bakteriyel farenjitte çok yüksek ateş mevcuttur, boyunda şiş ve ağrılı tek büyük beze eşlik eder, bademcikler yaygın kızarıklık ve beyazlıklar mevcuttur. Hastada burun akıntısı, öksürük gibi diğer bulgular pek yoktur.  Ayrıca dilin yapısında değişiklikler ve cilt döküntüleri eşlik edebilir. Bakteriyel farenjit A grubu B hemolitik streptokok etkeni ile ortaya çıkan bir tablodur.
Bakteriyel farenjitler en sık 5-15 yaş arasında görülür. Başka bir deyişle okul çocuklarında görülen farenjitlerin bakteriyel olma olasılığı daha yüksektir.  Bakteriyel enfeksiyonlar bebeklerde ve süt çocuklarında anneden geçen maternal antikorlar nedeniyle klinik olarak izlenmez.
Farenjitin bakteriyel olup olmadığı tedavinin planlanmasında önemlidir. A grubu b hemolitik streptokok enfeksiyonunun tanısı klinikle birlikte alınan boğaz kültürü ile birlikte konulur. Boğaz kültürü %95-100 spesifiktir ancak 24-48 saat bekleme süresi vardır. A grubu B hemolitik streptokok antijeni bulma testi (latex aglütinasyon testi) kısa sürede sonuç verir. Pozitif çıkarsa tanı koydurucudur ancak sonuç negatif çıkarsa ekarte ettirmez. ASO testi pozitifliği son 3-6 ay içerisinde geçirilmiş A grubu b hemolitik streptokok enfeksiyonu varlığını gösterir. CRP pozitifliği ise geçirilmiş veya geçirilmekte olan bakteriyel enfeksiyon varlığını gösterir.
Tedavide A grubu b hemolitik streptokoka bağlı enfeksiyon olduğu saptanırsa mutlaka antibiyotik kullanmak gerekir. Viral farenjitlerde ise rahatlatıcı tedaviler ön planda kullanılır.
TONSİLLİT
Bademcik ve yatağının iltihaplanmasıdır. 5-15 yaş arasında en sık gözlenen enfeksiyonlardandır. Viral ve bakteriyel ayrımı yapılmalıdır. Genellikle ataklar viral başlar, üzerine bakteriyel enfeksiyon eklenir. Enfeksiyoz mononükleozis veya öpücük  hastalığında klinik akut farenjit veya tonsillit gibi başlar. Boyunda yaygın ve çok büyük bezeler, özellikle boyun arka  üçgende lenf bezlerinde büyüme olması “boğa boynu” kliniğini oluşturur.
Tedavisi farenjit tedavisine benzemektedir.
RİNOSİNÜZİT
Burun ve paranazal sinüslerin enfeksiyonudur. Sinüs mukozası nazal kavite mukozasının devamıdır ve sinüzit tek başına görülmez, her zaman rinosinüzit şeklinde izlenir. Çocuklarda ve erişkinlerde rinosinüzitler çoğunlukla viraldir ve yüksek ateş, burun akıntısı, baş ağrısı, mide bulanması, kusma, karın ağrısı ile belirti verir. Semptomatik tedavi ile tedavi edilmelidir. Sinüzit hastalığı için en önemli belirteç ateşin 48 saatten uzun sürmesi ve burun akıntısının irinli hale gelmesidir. Bu gibi komplike sinüzitlerde antibiyotik tedavisi kullanılmalıdır. Tekrarlayan rinosinüzitler büyük oranda bakteriyel kabul edilir ve mutlaka yüksek dozda antibiyoterapi kullanılmalıdır.
NEZLE Mİ, GRİP Mİ?
Pratikte çok karşılaştığımız, ancak klinik durum için pek çok kez yanlış kullanılan iki farklı tablodur. İki tablo da virüslerle oluşur ancak nezle lokal enfeksiyon oluştururken grip sistemik bir hastalıktır.
Nezle; bir çeşit akut viral rinittir, farenjit eklenebilir veya eklenmez. Soğuk algınlığı üşütme diye tanımlanabilen bu klinik tablo bir “akut nazofarenjit” tablosudur.  Burun akıntısı, burun tıkanıklığı, boğazda yanma, hapşırık, öksürük, koku ve tat kaybı ve yüzünde  dolgunluk izlenir. Ateş görülebilir. Adenovirüs ile olan soğuk algınlığında gözlerde kızarıklık, ses kısıklığı, öksürük, bulantı kusma, ishal eşlik edebilir.
 Tedavide antibiyotiklerin yeri yoktur. Semptomatik tedavi yapılır, tedavide bulaşı önlemek önemlidir. Sıvı alımı, yatak istirahati , ağrı kesiciler önerilmektedir.
Grip hastalığı, İnfluenza viirüsünün neden olduğu, çok değişken, bulaş özelliği çok güçlü, dış koşullara karşı dirençli, çok hızlı yayılarak belirli gruplarda ölümcül seyreden, hastalık seyri değişken olan ve yarattığı olumsuz etkiler ile ekonomiye zarar veren bir hastalıktır.
Grip hastalığı tüm dünyada yaklaşık 3-5 milyon kişide ağır hastalık yapar, her yıl toplumun %5-15'i etkilenir. Çocuk yaş grubunda ise bu oran %20-35'e yükselir.
Grip çoğunlukla üst solunum yolu hastalığı, soğuk algınlığı, nezle, grip olarak geniş bir hastalık grubu içinde sayılsa da, grip hastalığında diğer viral hastalıklarda olmayan ağır belirtiler vardır. Grip hastalığı, yüksek ateş, sürekli devam eden baş ve kas ağrıları, genel bir yorgunluk hali, uzun süren öksürük ile karakterizedir.
İnfluenza virüsleri enfekte bireyden duyarlı kişilere direkt fiziksel temas ile, duyarlı kişilere enfekte eller, eşyalar gibi aracılar yoluyla, enfekte bireyin öksürmesi, hapşırması ile ortama yayılan damlacıklar yoluyla bulaşabilir. Virüsler plastik ve çelikte 48 saatten fazla, kumaş ve kağıtta 24 saat kadar bulaştırıcı özelliğini kaybetmeden yaşayabilirler. İnfluenza virüsleri vücuda alındıktan sonra bireyin savunma mekanizmalarının yeterli olmadığı bir anda, solunum yollarında bulunan hücrelerde hasara yol açar ve bu hücrelerden salgılanan bir takım maddeler ile doğal direnç baskılanarak virüs çoğalmaya başlar. Grip viral nedenle oluşan sistemik bir tablodur. Yüksek ateş, kas ve eklem ağrısı, halsizlik, bitkinlik, titreme, baş ağrısı, kuru öksürük tabloya hakimdir. Genel durum bozukluğu belirgindir. Yutma güçlüğü olabilir, burun akıntısı nadir izlenir. İnfluenza virüsü ie oluşan bir tablodur. Esas tedavi semptomatiktir, yine sıvı alımı, istirahat, ağrı kesici ilaçlardan yararlanılır.
KORUNMAK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?
Kış mevsiminde enfeksiyonlar ağır geçtiği için korunma tedbirlerine özen gösterilmesinde yarar vardır.
Giyime özen gösterilmeli, soğuktan koruyacak biçimde giyinilmesinin yanısıra aşırı terlememeye dikkat edilmelidir.
Öğünler muntazam yenilmeli, sabah kahvaltılarına ve enerji verecek mevsim meyve ve sebzelerine de ağırlık verilmelidir. Özellikle vücudun yapıtaşları olan proteinler bağışıklığın güçlendirilmesinde önemlidir.
El yıkamaya çok özen gösterilmeli, kapalı alanlarda veya kalabalık ortamlarda bulunduktan sonra mutlaka eller yıkanmalıdır.
Eşyaların ve odaların havalandırılmasına dikkat edilmelidir.
Hastalanan çocukların erken dönemde doktor kontrolünden geçirilerek, okula gitmesinde bir mahsur olmadığı tespit edilmeli, gerekirse erken tedavi başlanmalıdır.
Kalabalık ortamlarda yaşayan ve bu ortamlarda bulunan çocuklara grip aşısı yapılması doktor kontrolünde uygun görülürse yapılabillir.
Hastalık döneminde beslenme, vitaminler ve bağışıklık sistem güçlendiricilerle desteklenebilir.
Sağlıklı günler dilerim.
DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR