23 Ekim 2017 Pazartesi

Çeşmelerinden ruhumun huzur ile aktığı şehir, Sagalassos

Çeşmelerinden ruhumun huzur ile aktığı şehir, Sagalassos.

Bazen hiç düşünmeden bir fırsatı değerlendirmek istermisiniz?
Ben öyle yaptım.

Genellikle, tatillerimizde alışkın olduğumuz üzere hızlıca A noktasından B noktasına giderken, ana yoldan sağa veya sola yolu gösteren kahverengi tabelalar vardır ya hani, D 650 karayolu üzerinden sola saptık Sagalassos yoluna. Yol boyunca Toros dağlarının o yüksek eşsiz manzarası arasında ilerlerken birden sonbaharın renkleri ve mis kokusu ile bezenmiş vadide buluverdik kendimizi.

Sagalassos Türkiye’nin güneybatısında, Burdur’un Ağlasun ilçesinde yer alır. Antik çağda Psidya bölgesinin baş kenti olan  antik kent dağ eteklerine, 1450 ile 1600 metre yükseklik arasına kurulmuştur. Güneyinde Akdeniz, kuzeyinde Anadolu platosu yer alır. Antik kentin civarında pekçok verimli ova vardır. Dik yamaçlara yerleşmek o dönemde güvenlik kaygısı ve suyun bol olması nedeniyle olmuştur. Kentin tarihinin en parlak zamanı olan Roma İmparatorluk Dönemi’nde Büyük İskender Sagalassos’u Anadolu’nun yol ağına bağlamış ve kent hem Anadolu’nun içlerine, hem de Ege ve Akdeniz limanlarına ulaşmıştır. Kentin ekonomisinin temelini tahıl ve zeytin, kaliteli seramik kap kacak üretimi ve ihracatı oluşturur. Tüm bu koşullar insanları refah içindeki, yeniliğe açık bu kente çekmiştir.

Acaba bizi bu kente çeken neydi?

Şehrin, topraklarına adım atar atmaz bana ilk hissettirdiği huzur ile birlikte tanıdık gelen ancak hemen anlayamadığım bir duygu idi. Yaklaşık 1600 rakımda kurulmuş bir şehir olması sebebiyledirki yaşayanların sessizliğini rüzgarın sesi almış. Rüzgar, öyle tanıdık bir koku ile sesleniyordu ki, her adımımda o şehrin ve şehrin sakinlerinin yaşadıklarından birer parça hissederek ve sokaklarında, caddelerinde, meydanlarında tanıdık olan o kokunun sesini arayarak dolaştım. Kendimi orada yaşayan bir tanrıça gibi hissettim. Okuduğum yazılarla birlikte kendi iç gözlerimle buralarda nasıl yaşadıklarını görmeye çalıştım.  Rolüme öyle kaptırmışım ki kendimi şehrin en yüksek noktasında kurulmuş olan anfi tiyatroya gelene kadar attığım her adımımda kahkahalarımın rüzgarın sesine, çeşmelerden akan suların şırıltısına, bir tanrıça edasıyla karıştığını farketmemişim bile. Anfi tiyatro hem şehre hakim dağın en yüksek yerinde kurulmuş, hem şehrin hayırseverleri tarafından yaptırıldığı için diğerlerine oranla küçük. Ancak sıralara oturduğunuzda farkediyorsunuz ki, sahneyi izlerken aynı zamanda şehrin tüm noktalarını ve vadiyi en ince ayrıntısına kadar görebiliyorsunuz. Karakterime büründüğümü, sahnede kendi dramamı yaratıp oynarken, sözcüklerimin yansısı ile tekrar farkettim. Sahneye alışkın olmama rağmen yinede bu benim için bir ilkti, herkese tanrıça olarak böylesi önemli bir sahnede rol yapmak kısmet olmaz.
Bu kısacık saatlere asırları sığdırsam, yıllar arasında gidip gelsem, kılıktan kılığa bürünsem, bu huzur dolu, kahkahalarımla, rüzgarla yaptığım mono/dialoglarımla sessizliğin sesi olsam, çeşmelerinden ruhumun huzur ile aktığı bu güzel şehirden ayrılmak istemesem de her coşkuyu bir dinlenme dönemi izler. Bunun için hepimizin olduğu gibi benimde biraz zamana ihtiyacım var.

Bu arada, şehirden ayrılmadan hemen önce o karanfil kokusunun sesini getiren rüzgara bu kez fısıldayarak, huzurla dedim ki, 'Sagalassos, sen güvensin '...

Sağlıkla, coşkuyla gezebilmek dileği ile.

DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR

17 Ekim 2017 Salı

Benim en sevdiğim oyun 'Doktorculuk '

Benim en sevdiğim oyun; 'Doktorculuk '.

Çocukluğumuzda oynadığımız ve mesleklere alıştığımız ne güzel oyunlarımız vardı. Şimdi ise tüm oyunlar sanal.

Bazen öyle muayeneler yaşıyorum ki, devam ederek ağlayan çocuğun psikolojisini bozmamak ile devam etmeyerek fiziksel sıkıntısına yardım edememenin hesaplaşması arasında kalıyorum. Ne mutlu ki, sağlıklı düşünen ebeveynlerim sayesinde muayenelerim çok verimli geçiyor.
Doktor ziyaretlerinin her anlamda sorunsuz geçmesi ve verimli olması doktor olarak bizlerin ve ebeveynler olarak sizlerin karşılıklı arzularımız. Çocuklarımızın sağlık kontrollerine alışması aslında onların duygusal bağlanmaları ve ömür boyu sağlıklarına sahip çıkmaları açısından çok önemlidir.   Sağlık kontrolünden korkmayan çocuklar sağlıklarına önem veren bireyler olarak büyürler. Bazen öyle korkularla başbaşa kalıyoruz ki, çocuklarımızla doktor olarak birbirimize alışmamız zaman alabiliyor. Burada her 2 taraf olarak biz büyüklerin öncelikle birbirimize güvenmemiz , sabretmemiz ve ardından çocuğumuzun sağlık kontrollerini benimsemesini beklememiz gerekiyor. En geç 4 yaşından sonra çocuklar sağlık kontrollerinde  rahat olmaya başlarlar ve doktorları ile kendilerini  özdeşleştirirler.

DOKTORUN KIZAR!  DOKTOR İĞNE YAPAR!  
Hekimlik pratiğimde, halen azda olsa duyduğum bu sözler karşısında inanın ne diyeceğimi bilemiyorum, kaldı ki çocuklarımız ne yapsın?
En sık yapılan hata terbiye ederken  uyarı olarak doktorları kullanmaktır. Doktorlar  onların iyi olmasını amaç edinmiş,  sevgi dolu arkadaşlarıdır.

Bakın anne babalar olarak doktor korkusunu azaltmak için neler yapabilirsiniz :

1-  Muayene olacağı yaşına uygun olarak söylenebilir.

2-3 yaş arasında algılama ve mantıkla yorumlama kabiliyeti çok iyi olmadığından fazla açıklamalar, daha çok endişeye ve paniğe neden olabilir. Küçük çocuklara doktorunun onu beklediği, iyi durursa bir sürprizi olduğu söylenebilir.  Doktorunuz uygun bir dille aşıyı  açıklayabilir.
Ne olursunuz yalan söylemeyin. Oyuncakçıya veya gezmeye gidiyoruz deyip doktora gelmek, onun için hem büyük bir hayal kırıklığı, hemde güven kaybı olur.  'Senin doktoruna  gideceğiz.  Sonra da istediğin şeyi yaparız' mesajı çok daha gerçekçi bir yaklaşım olur.
Sorduğu sorulara mümkün olduğunca gerçekçi cevaplar vermeye çalışın. Sağlığı ile ilgili herşeyi doktoru ile konuşabileceğini belirtin.


2-  Muayene için kolay çıkarılabilir kıyafetler tercih edilmelidir.

Güzel kızlarımı ve yakışıklı delikanlılarımı muayene etmenin ayrı bir keyfi olsa da, yinede rahat açılabilen, kolay çıkarılan, dar paçaları olmayan, özellikle boyun girişi dar olmayan her türlü kıyafet muayene için uygundur.  Başka birisinin yanında zorluklarla soyunmak ve muayene edilmek inanın kolay değildir ve bu girişiminiz bile çocuğunuzu korkutarak ağlatabilir.

3-  Muayene saati çocuğun günlük saatine uygun olarak tercih edilmelidir.

Acil bir durum yoksa, gündüz uykusuna denk gelmeyen bir saati tercih ederseniz huzursuzlanmadan muayene edilebilir. 
Küçük çocukların ise okul durumu uygunluğuna göre saat ayarlanması iyi olacaktır. 


4-  Benim en sevdiğim oyun ‘DOKTORCULUK’

18 aylıktan itibaren eğitici oyunlar kurmaya başlayan çocuklar ile evde ‘doktorculuk’ oynamak ve doktor çantası alıp sizi muayene etmesine izin vermek, muayene seansını biy oyun gibi algılamasına yardımcı olacaktır.
Eğer çocuğunuzun kendini güvende hissettiği bir bağlanma oyuncağı varsa, mutlaka onu da yanınıza alın. 

5-  Hikayelerinizde, masallarınızda ‘DOKTORA GİDERKEN’ teması olmasına gayret edilebilir.

Muayeneden bir gün önce doktorda neler olduğunu, nasıl muayene edileceğini, doktorların bizleri sevgi ile iyileştirdiğini hayal güçlerinde canlandırabilirsiniz.

Çocuklarımızla, her muayenemizin 'Doktorculuk ' tadında geçmesi dileğiyle, sağlıklı günler dilerim.

DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR


24 Temmuz 2017 Pazartesi

Uyusun da büyüsün, UYKU

Uyusun da büyüsün

Bebeklerimizin olduğu kadar, erişkinlerin de ihtiyacı olan uyku. Gündüzün yorgunluğunu alan, bedenimizi ve ruhumuzu dinlendiren, büyüme hormonumuzun salgılanması ile büyüten uyku. Üzerinde çokça yazılan, çizilen, atasözlerimizin olduğu uyku.
Bebeğinize ilk birinci ayı geçirdikten sonra  nasıl bir uyku terbiyesi edindirirseniz, takip eden yıllarda genellikle aynı ritim devam edecektir. Özellikle gece ve gündüz farkının öğretilmesi uykuların düzenini belirleyecektir. Burada amacımız, büyüme hormonunun salgılandığı gece  saatlerini uyuyarak geçirmektir. Bu farkı öğretmek için gece belirli bir düzen oluşturmak faydalı olacaktır.  Banyo yapmak, masaj yaparak ninniler söylemek, pijamaları giymek, emzirmek bu düzeni sağlamada yardımcı olacaktır. Özellikle uyku ve beslenme düzeni bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır.

1-4 ay arasındaki bebeklerin beslenme aralıkları 2-6 saat arasında değişmektedir. Ancak beslenmelerini ve uykularını ayarlayan en önemli etken gaz sancıları denilen kolik ağrısı ve ağlamalarıdır. Emzirilerek ve diğer fiziksel ihtiyacı giderilen bebek bir süre sonra sakinleşerek uyumaya devam eder. Emzirmek bebeğin sakinleşmesine yardım ederken, sindirim sorunlarını da bereberinde getirebilir ve bu durum uyku düzenini etkileyebilir. Ağladıkça beslenen, uyumadıkça sallanan ve gezdirilen bebek bu düzeni normal olarak benimser ve normal olarak devam eder.

4-6 ay arasındaki bebeklerin beslenme sonrası 1-2 saat uyku ihtiyaçları olabilir. Büyüdükçe yataklarında kendi kendilerine oyalanabilirler. Beslenmeden 6 saat uyuyabilirler. Akşam besledikten sonra uyutulan bebek uyanmadan sabaha kadar kesintisiz uyuyabilir. Gece uykusunda beslemek için uyandırmanıza gerek yoktur. Hafif uyku dönemlerinde yatakta kımıldamalar, sesler çıkartma, dönme hareketleri sırasında da aslında uyumakta olduğunu unutmayın. Bu dönemde hemen onunla ilgilenmeye başlarsanız veya beslemeye çalışırsanız onu gerçekten uyandırabilirsiniz ve bebeğiniz tarafından doğal kabul edilecek alışkanlıklara  dönüştürebilirsiniz.

6-12 ay arası bebekler gece gündüz düzenine alışır.  Gece uykularında 1-6 kez uyanabilirler. Sabah ve öğleden sonra saatlerinde 1-2 saat uyuyabilirler. Yemeklerden sonra oyun oynamak istediklerinden hemen uyumak istemezler. Gece ağlayarak uyanan bir bebek tekrar uyutulursa 1 hafta içinde uykuları düzene girer. Bu aylarda bebek uyku ve uyanıklığını kontrol etmeye başlar. Uykusu olsa bile uyumayıp iyice yorgun düşene kadar yatağa girmemek ve uyumamak için direnebilir .


UYKU ALIŞKANLIĞI NASIL VERİLMELİDİR?
Her bireyin uyku alışkanlığının farklı olduğunu bilerek, bebeğinize göre uyku düzeni oluşturmaya çalışmanız bu süreci zorlanmadan aşmanıza yardımcı olacaktır. 1-12 ay arasında bebeklerin kendi yatağında ve odasında uyumasının sağlanması önerilmektedir.
İlk önce, gündüz uyku zamanı ve oyun saatlerini düzenleyerek başlayabilirsiniz. Bebek uyanıkken ve hava aydınlıkken odasına alışmasına ve sevmesine yardımcı olmak için odasında oyunlar oynayabilirsiniz .
Gece uygulamasına geçmeden önce 1-2 hafta boyunca gündüz uykularında kendi yatağında yatırılarak alıştırılmalıdır . Gerekirse 2-3 gün onunla birlikte uzanarak veya yanında oturularak bebek yalnız bırakılmadan, güven vererek sakinleştirmelidir. Sonrada,  oda ayrılma aşamasında anne veya baba bebeğin odasında 3 geceye kadar başka bir yatakta uyumalı sonra kendi odasında uyumaya geçmelidir. Tabiiki zaman zaman onun odasına gelerek sesinizle ve dokunuşlarınızla güven duygusunu sağlamalı ve  kendi yatağınıza almamalısınız.

Hepinize kolay ve iyi uykular dilerim.

DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR

27 Haziran 2017 Salı

Çocuğumuzla nasıl güvenli seyahat ederiz?

Çocuğumuzla nasıl güvenli seyahat ederiz?

Yaz ayları aynı zamanda yolculuk ayları demek. Bütün kapalı havalar boyunca yazın yapacağımız yolculukların hayalini kuruyoruz. Peki ya çocuklarımız? Sıcak ve uzun yolculuklara hazırlar mı?
Peki ya biz ebeveynler, çocuğumuzla birlikte araba yolculuğuna ne kadar hazırız?
İşte bugünkü yazımda sizlere çocuklarla güvenli seyahatin önemini vurgulamak istedim.

Çocuklar yaşa uygun oto koltuğunda, maalesef belirtmeliyim ki, arkada oturmalı, ASLA kucakta tutulmamalı veya kucakta önde oturtulmamalıdır. Araç içindeki her yolcu gibi mutlaka emniyet kemerli seyahat etmelidirler.

Peki arabayı kullananlar ?
Yolda dikkatimizi bozacak her şey bizi ve çocuğumuzu tehlikeye atabilir. Aynı anda bir çok şey yapmak, yola odaklanmadan sürmek, beklenmedik bir olaya karşı vereceğimiz tepkiyi geciktirebilir. Uzmanlar yapılan bir çok kazanın, yola bakmamaktan, ya da zamanında tepki gösterememekten kaynaklandığını belirtmektedir.
Diikatimizi bozan aktivitelerin başında telefonla konuşmak, telefona bakmayı gerektiren işler yapmak, yemek, içmek geliyor.
American Academy of Pediatrics (AAP) tarafından yapılmış olan araç ile yolculuk yapan aile anketlerine göre; telefonla konuşan sürücüler %75,
mesaj yazanlar %40, bir şey içen/yiyen sürücüler %75 oranında saptanmış.

Yaptığımız her şeyin çocuklarımıza örnek olduğunu unutmamalıyız. Araç sürerken yaptıklarımız, trafik kurallarına  uyarak sürmemiz, dikkatimizi yoldan ayırmamamız büyüyen çocuklarımız için doğru örneklerdir. Özellikle genç ebeveynlerin ve ailenin doğal sürücülerinin bu kurallara uymasının hayat kurtarıcı olduğunu unutmamak gerekir. Taşıdığınızın Can'ınızın bir parçası olduğunu unutmayacağınız keyifli yolculuklar dilerim.

DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR

19 Mayıs 2017 Cuma

Çocuklar ile iyi tatiller

Havalar ısınmaya başlayınca hepimizi saran tatil telaşı ve tatlı bir heyecanla karşı karşıyayız.
Özellikle tatilde yanımıza küçük bebeğimizi de almak istersek neler yapmalıyız? Önceden yapmamız gereken hazırlıklar nelerdir? Yanımıza neler almalıyız?
Bugünkü yazımda aklımıza takılan bu soruları cevaplamaya çalışacağım.

Öncelikle nasıl bir tatil yapmak istediğinize karar vermelisiniz. Yanınızda çocuğunuz varken onun ihtiyaçlarını gidermek ve sıcakta fazla tutmamak için sık sık kapalı ortamlara ihtiyacınız olacaktır . Bu nedenle çocuğunuzla birlikte tatile gidecekseniz rahat ve güvenli ortamı olan tesisleri tercih etmenizde fayda var. Ayrıca seçiminizi yaparken acil durumları da düşünmenizde fayda vardır.
Tatile çıkmadan önce yapılması gereken bir diğer önemli iş ise hem yolda hem de tatilinizi geçireceğiniz yerde ihtiyacınız olacak eşyaların bir listesini yapmaktır.
Çocuklarla yolculuğa çıkarken eğer uzun bir yolculuğa çıkılacaksa, hem genel kontrolü için hemde gerekli olabilecek ilaçlar için doktorunuzla görüşmeniz iyi olacaktır.
Araba ile yapılacak uzun yolculuklarda eğer çocuğunuz arabada uyumaya yatkın ise uyku saatine denk gelen zamanda yolculuk yapmayı tercih edin.
Trafik kazalarından korunmak için bebek ve çocuklar arabanın arka tarafında kendi oto koltuklarında seyahat etmelidir.
Uçakla yapılacak yolculuklarda kulak enfeksiyonu olan çocuklarda özellikle ciddi vakalarda enfeksiyon düzelene kadar uçuş yapılmamalı. İniş ve kalkışlarda oluşan basınç değişikliği sonucu kulakta oluşabilecek rahatsızlık nedeniyle bebek emzirilmeli veya biberon, emzik verilmelidir. Büyük çocuklarda çiğnemesini sağlayacak bir şeyler verilebilir. Uçakta burun tıkanıklığınında önlenmesi kulakta olaşan basıncı azaltacaktır.
Uçak veya arabada çalışan klimalar çocuklarda su kaybına yol açabileceği için mutlaka düzenli olarak çocuğun sıvı almasını sağlayın.
1 yaşından küçük çocuklar ile uzun süreli seyahatlerde yaklaşık 2saat aralıklarla durularak bebek emzirilmelidir. Ayrıca bebek uzun süre aynı pozisyonda durduğu için rahatlaması amacıyla mola verilip,  arabadan çıkarılması ve pozisyonunun değiştirilmesi gerekir.
Yolculuk sırasında; çocuğunuzun acıkmasına ve susamasına karşı yanınıza su ve çocuğun yiyebileceği gıdaları almanızda fayda var. Bezlenen çocuklarınız varsa, çantanızda mutlaka yedek çocuk bezi bulunmalıdır.
Sıkıldığında onu oyalayabilecek, çocuğun yaşına uygun bir kaç tane oyuncak çantanızda bulunmalıdır.
Tatilinizde; çocuğunuzun sağlık sigortası ile ilgili bilgilere ihtiyacınız olabilir.
En az 30 faktörlü bir güneş ürünü, ateş düşürücü ve ağrı kesici ilaçlar, pişik ve yanık kremleri, allerji ilacı bulunmasında fayda var.
Her ihtimale karşı çocuğunuzun nevresim takımları ve yastık kılıflarını yanınıza almanız istediği rutini aratmayabilir.
Çocuğunuzun sabunu, şampuanı, tırnak makası, diş fırçası ve diş macunu,
Diş çıkaran bebekler için çiğneme lastiği
Şapka, güneş gözlüğü ve pamuklu kumaştan kıyafetleri, sandalet ve terlikleri,
Yüzmesi için kollukları ve can yeleği mutlaka yanınızda olsun.

Bebeğiniz için güvenli bir ortamda tatil yapmalısınız ki içiniz rahat olsun. Çocuğunuz için parmaklıkları olan uygun bir yatak yoksa park yatağınızı yanınıza alabilirsiniz. Çocuğunuzun alışkın olduğu düzeni tatilde de devam etmelidir, yani yemek saati, uyku saati ve oyun saatinin fazla şaşmamasına dikkat etmelisiniz. Tatilde en büyük sıkıntı yemek konusundadır. Açık büfe yemeklerde yemek seçimi çocuğun inisiyatifine bırakılmamalıdır. Çocuğun besin ihtiyacını karşılayamayacak, çocuk için zararlı olan ve çabuk bozulma ihtimali olan gıdalar tercih edilmemelidir.
Sıcak bir iklime veya tatile gidildiğinde çocukların sıcağa ve iklime alışması için ilk günlerde çok fazla egzersiz yapıp yorulmamaları gerekmektedir. Çocukların uzun süreli aktivitelerden önce sıvı alımının iyi olmasına özen göstermenizde fayda var. Çocuğun bol sıvı tüketmesi sağlanmalıdır. Aktivite sırasında da 30-40 kilo civarındaki çocuklarda 20 dakikada 150-200cc, 50-60 kilo da ise bunun iki katı sıvı alımı olmasına dikkat edin. Çocuğunuz susamış hissetmese bile yaklaşık bu miktarda su içmesini sağlayın. Saat 10.00- 16.00 güneş ışınları açısından en tehlikeli saatlerdir. Bu saatlerde çocuklar güneşe maruz kalmamalıdırlar. Direk güneşe maruz kalmasa, açık havada olsa bile 2-3 saatte bir güneş ürünü tekrar sürülmelidir. Çocuklar 20 dakikadan fazla güneş altında kalmamalıdır. Çocuğun oynaması ve serinlemesi için havuzdan ziyade deniz tercih edilmelidir. Asla havuzda ve denizde tek başına bırakılmamalıdır.

Hepinize hastalanmadan, moralinizi bozacak durumlarla karşılaşmadan, sağ salim gidip geleceğiniz iyi tatiller dilerim.

DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR

7 Mart 2017 Salı

Tango müziğin, dansın, enerjinin adı

Tango müziğin, dansın, enerjinin adı

Beni tanıyanlarınız bilir, üzerinde zaman harcayarak yeni bilgileri öğrenmek, tarihini bilmek ve özümsemek, bilgiye olan açlığımı gidermek, kendilik aktivasyonumu gerçekleştirebildiğim, zihnimi dağıtabildiğim, en güvenilir rahatlama metodumdur.
Hayatıma 2 senedir girmiş olan tango, benim için, önceleri sadece bir dans türü iken, son zamanlarda müziğine de ilgi duyduğum, bir anlamda kendimi müzikle ve adımlarımla sözsüz ifade etmeme, öğrenmeme ve rahatlamama,  yaşamımı şekillendirmeme yardımcı olan ve giderek daha çok sevebileceğim arkadaşım haline gelmeye başladı.
Tango müziğini ilk defa dinlediğimizde, eğer ispanyolca bilmiyorsak, sözlerinde ve melodisinde nelerin döndüğünü anlamayabiliriz ve kulağımıza sert bir duvar gibi çarpan sesler bütünü duyabiliriz. Bu durum, dans bütünlüğümüzede yansıyarak, kesik, duraksayarak ahenksiz ve enerjisiz adımlar ile keyif almadan dans yapmamıza sebep olabilir.
Ancak müzik dinlemek zamanla geliştirilebilen bir yetenek olduğundan, biraz araştırma ile, özenli dinleyerek, kendi müzik deneyimimizi değiştirir, zenginleştirir ve müzikle bir bağlantı kurmamızı sağlayabiliriz. Müzikle bağlantı kurduktan sonra ise, dansın içindeki enerji akışını adımlarımızda hissedebiliriz.

Bazen doğru cevabı bulmak için, sorduğumuz soruyu değiştirmemiz gerekir.
Dans ederken, ne duyuyorsanız onu dans edersiniz ve duyma şeklinizi değişitirdiğinizde, tarihin tutku yüklü anılarında adımlarken bulabilirsiniz kendinizi.
Şimdi tango tarihinin sayfalarında gezinebilmek için derlediğim kısa bilgileri paylaşmak istiyorum.

Tango, nostalji ve melankolinin 1880'erde başlayan ve dünya üzerinde tek bir şehre, Buenos Aires'e odaklanmış olan müzik ve dansın adıdır.
1800'lü yıllarda Avrupa'dan işçi sınıfından birçok kişi yeni kıtaya büyük umutlarla göç etmiştir. Buenos Aires'te 1865-1880 yıllarındaki göç ile birlikte fakir ve en temel sosyal haklardan bile yararlanamayan insanlar yabancı oldukları bu kıtada geçmiş ile geleceğin ne getireceği kaygısı arasında içinde yaşamakta oldukları kültürle harmanlanarak hırçınlık, asilik ve küstahlık, kalp kırıklıkları, paramparça olmuş hayatlarını anlattıkları tango müziğinin temellerini oluşturmuşlardır. Bu  insanların müziklerine yansıttıkları öfke, hüzün, hayal kırıklığı tutku dolu bir müzik ve dans yaratmıştır.

Bu tarihi geçmiş çizgisinde, hepimizin kendi içselleşme yolundaki adımlar, müzik ve dans birleştirilince ortaya her müzikte, her dansta bir o kadar farklı ve keyifli, kulağa, göze ve ruha iyi gelen sanat çıkmakta.

Adımlarımızın, enerjimizin bol olduğu, müzikle, dansla dolu sağlıklı, güzel günler dilerim.

DJ S❤️B❤️H❤️T


30 Ocak 2017 Pazartesi

Sıcacık bir kase çorbaya kim hayır diyebilir?

Her mevsim mutfağımızda yeri olsa da, soğuk günlerde sofralarımızın vazgeçilmezidir dumanı üzerinde sıcacık bir kase çorba. Özellikle kış aylarında soğuk algınlığı gibi viral enfeksiyonların başlamasıyla vücut direncimiz düşmektedir ve sıcak çorba içme ihtiyacımız artmaktadır. Bende, çorba içmeyi çok seven biri ve özellikle muayenelerimden sonra çocuklarıma da çorba içmelerini tavsiye eden bir hekim olarak, soğuk bir kış gününde karnımızın acıkması ile birlikte kısaca çorba hakkında bilgi vermek istedim.
Yemek yeme ihtiyacı, insan yaşamının en önemli gereksinimlerinden biridir. Bizlerde bu gereksinimimizi  kurduğumuz sofralarımızda, günün yorgunluğunu ailece sohbet ederek atmaya çalışıp bir yandan da lezzetli sofralarımızda şifa buluyoruz.
İngilizce çorba kelimesinin  kökeni 'soup' Sanskritçeden gelir ve iyi beslenme anlamı taşır. Farsça'da ise 'şurba' yani tuzlu aş anlamına gelmektedir. Zamanla dilimize, günümüzde çorba olarak yerleşmiştir. Yaklaşık 10 bin yıldır, ateşin bulunması ile başlayarak,  mutfağımızda çorba hazırlandığını ve içildiğini gösteren kayıtlar bulunmaktadır. Çorba ilk zamanlarında ekmeğin üzerine sıcak su dökülmesi ile hazırlanan fakir yemeği olarak değerlendirilmiş. Zaman içinde ekmeğin miktarının artması ve suyun et suyu ile zenginleştirilerek içilmesi çorbanın zenginliğini göstermiş.  Ünlü seyyah Evliya Çelebi, seyahatnamesinde çorbaya sıklıkla yer vermiştir. Evliya Çelebi şöyle der; ' İlk sıcak yemeği yiyen Hz. Adem'dir'. Hz. Adem'in ilk yediği yemek buğday çorbasıdır. Osmanlı tarihinde özel günlerde, kutsal gecelerde, bayramlarda ve cuma günlerinde buğday çorbası pişirilerek, bereket getirmesi dilenerek paylaşılırmış. Birçok yazar ve diplomat Osmanlı'da halk ve saray mutfağında özellikle 15. yyda, 40'tan fazla çeşitte çorba tarifi yayımlamıştır.  16. Yüzyıl başlarında, Anadolu'yu ziyarete gelen, ünlü zengin gezgin  günlüğüne şöyle yazmıştır; 'Türklerin baş yemeği çorbadır. Yemeklerinde önce koyun etinden yapılmış pirinç çorbası içilir. Çorbaya limon veya sirke döker, karabiber serperler. Bazen bu çorbaya bulgur  yada buğday koyarlar ve  buğday çorbası derler. Her türlü eti su ile pişirip, çorba yaparlar.'
Tarhana çorbası geleneksel olarak Orta Asya ve Balkanlar'da yerleşen ve farklı pişirme teknikleri olan çorbamızdır. Orta Asya yerleşik Türkler, yaşam koşulları gereği her türlü gıda maddesini dayanıklı olması sebebi ile,  kurutarak saklayıp tüketmişlerdir. Bu nedenle günümüze kadar gelen  tarhana, temelinde kurutulmuş sebzeler olan geleneksel çorba tarifimizdir.
Tüm çorbalar lezzetlidir, özellikle hastalanmakta olduğumuzu hisseden annelerimizin evdeki var olan tüm iyileştirici malzemeler ile yaptığı çorbalar, lezzetli olmalarının ötesinde hem  besleyici hemde şifa kaynağıdır.
Besleyici çorbalarımızın sofralarımızdan eksilmemesi dileği ile, sağlıklı günler dilerim.

DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR