6 Eylül 2015 Pazar

Macahel, doğa ve insanoğlu izlenimlerim


Macahel, Kuzeydoğu Karadeniz Turu izlenimlerim

Fırsat buldukça yeni yerler görerek gezmeyi ne kadar sevdiğimi beni tanıyanlara anlatmama gerek yok sanırım. Ancak gezi izlenimlerimi şimdiye kadar hiç paylaşmadığımı farkettim. Arkadaşlarımın da desteği ile ilk kez bir seyahatimi paylaşacağım.
Gezmeyi sevenlerin görmeyi merak ettikleri ancak çoğumuzun adını bile duymadığımız Macahel köyünü görme isteğim ile başladı bölgeye merakım ve bölgeye düzenlenen gezileri araştırdım. Genellikle yalnız başına seyahat eden biri olarak sarp kayalıklar, dağlık alanlar ve birbirinden bağımsız yaylaların uzaklıkları gözümü korkuttuğundan bir tur şirketinin düzenlediği Kuzeydoğu Karadeniz turuna katıldım.
Bu turumun 3. ve 4. günlerini geçirdiğim Macahel'i sizlerle paylaşmak istiyorum.

Macahel, Artvin ili Borçka ilçesine bağlı bir yerleşim bölgesidir. Artvin ilinin Gürcistan sınırında bulunan ve toplam 18 köyden oluşan bölge adını Macahela vadisinden alıyor. Macahel'in Gürcistan tarafında kalan bölümü Aşağı Macahel 12, Türkiye tarafında kalan bölümü Yukarı Macahel ise 6 köyden oluşmaktadır. Yukarı Macahel'in günümüzdeki adı Camili'dir.
Macahel gürcüce kökenli bir kelime olan bilek (Maca) ve el (Hel) kısımlarının birleşimidir. Osmanlılar tarafından Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmiştir. Tarihsel konumu ve dinsel bütünlüğü açısından bölgenin siyasal, kültürel, ekonomik yaşamda ve mimari alanda önemli yeri bulunmaktadır.
Bölgeye Borçka Kaçkar dağları üzerinden yaklaşık 1900 rakımda sürekli sis bulutu içinden rampa tırmanılılarak ulaşılıyor. Tepe noktasına ulaştıktan sonra yavaş yavaş inerken, sis bulutu dağılıyor ve muazzam güzellikteki dik yamaçlar, yoğun bir orman dokusu, akan şelaleler, dereler ile bambaşka bir coğrafyaya gelmiş hissi yaşatacak kadar hayretler içinde bırakan, huzur ve dinginlik gösteren bir doğa bizleri karşılıyor.
TEMA Vakfının bölgeyi korumak ve kalkındırmak, yöre haklını bilinçlendirmek adına pek çok şey yaptığını maalesef bölge hakkında araştırmalar yaptıktan sonra öğrendim. Macahel'de TEMA Vakfının yaptırdığı konuk evine ulaştığımızda güleryüzü ile tesisin sahibi Mert bey ve annesi Ayşe hanım bizleri karşıladı. Yolculuğumuz boyunca her duraklama alanında ve konuk evinin bahçesinde de odun ateşinde ve semaverde demlenen lezzetli çayımızı yudumladıktan sonra yol yorgunluğunu atabilmek üzere konukevinin terasında yemeğe kadar dinlendik.
Ertesi gün Maral köyü ve şelalesi ile Efeler köyü ziyeretimizi gerçekleştirmek üzere yerel şöförümüz Yunus bizi güleryüzü ile karşıladı. Minibüsümüz ile yayla köyü olan Maral köyüne deyim yerinde ise tırmanmaya başladık. Başlangıcı 1-2 km asfalt olan yol, sonrasında toprak stabilize bir yol ile 30 km kadar bir yanı sarp uçurum olan doğal güzellikteki bir tırmanışa döndü. Köyün kullanılmayan bir ilkokulu, tarım ve hayvancılığı olan ekonomisi var. Her hane kendi yiyeceğini üretiyor ve kışa hazırlanıyor. Köyde diğer köylerde de gördüğüm gibi, çoğunlukla yaşlı nüfus hakim. Ancak, diğer şehirlerde yaşayan ve çalışan genç nüfus yaz aylarında doğdukları evlere gelip burada izinlerini kullanıyorlarmış.
Maral şelalesine yaklaşık yarım saatlik bir doğa yürüyüşü ile vardık ve hiç beklemediğim bir anda muhteşem güzelliği ile doğa yine şaşırttı. Lezzetli bir çay ve tarladan kopararak ve oracıkta pişirerek yediğimiz lezzetli, organik, GDO'suz mısır keyfimizden sonra geldiğimiz yolu geri dönerek Efeler köyüne hareket ettik ve yerel ahşap mimariye sahip bir köy evinde lezzetli ev yemekleri yedik. Geri dönüş yolculuğumuzu, Yunus kaptanı tercih etmeyip 3 kafadar doğayı kendi iç sesimizle dinleyerek, sohbet ederek ve yürüyerek tamamladık. Kolay olmadığını söyleyebilirim. Tam da gücümüzün tükendiğini hissetmeye başladığımızda kucağında kızı ile hızır gibi yetişen Ali bey bizi istediğimiz yere götüreceğini söyleyerek arabasına davet etti. Şehirli bizler hiç tereddüt etmeden hemen atladık ve başladık sohbete. Giderek artan ölçüde turistik amaçlı gezi turları yöre halkının ekonomisini canlandırsa da, çevre ve doğa bilinci ile hareket ediliyor olması ülkemizin geleceği açısından memnun edici bir nitelik taşımakta. Farklı etnik kökene, değerlere sahip bölge insanının kendimce, bana göre ne kadar zor şartlar altında yaşamlarını idame ettirdiklerini ve biz batılıların bu durumu aslında anlayamayacağımızı anladım ve bu durum beni düşünmeye sevk etti.

Geçirdiğim bu gezim süresince kendimle ve doğanın gücü ile başbaşa kaldığımı, ülkemizin her köşesinin ayrı bir cennet olduğunu, fırsat buldukça kendi turizmimizi kalkındırmamız gerektiğini anladığımı söyleyebilirim.
Doğa, gerçekten muhteşem, her şey düşünülmüş ve kendince bir sistemde ilerliyor. İnsanoğlu bozmaya çalışsa da...