7 Eylül 2018 Cuma

UÇSUZ BUCAKSIZ TOPRAKLARDA... Tanzanya-Zanzibar izlenimlerim 2

Tanzanya-Zanzibar gezimizin 2. bölümünde sizlere ilk safari deneyimimi anlatmaya çalıştım. Herkese mutlaka tavsiye ederim. 
Safaride 1.gün yolumuz Arusha’dan Ngorongoro Krateri Doğal Koruma Parkı.
Ngorongoro Krateri Doğal Koruma  alanı kuzeybatı Tanzanya’da bir yer alan ve içinde insan topluluklarının yaşadığı bir alandır.içinde yaşam olması sebebi ile milli park özelliğinde olmayıp, doğal koruma alanı olarak isimlendirilmektedir. Volkanik bir kraterin çökmesi sonucu oluşmuş olan Ngorongoro krateri dik yamaçları sayesinde doğal yaşamı korumak adına ideal bir ortam sağlamaktadır. Ngorongoro krateri aslanların dünyada en yoğun yaşadığı bölgelerdendir. Ayrıca, öküz başlı bufalolar, zebralar ve ceylanlar sürü halinde görümektedir.
Biz Ngorongoro Krateri’ndeki safarimizde, sürüler halinde ceylanlar, zebralar, öküz başlı bufalolar, filler, hipopotamlar, çakal, sırtlan, gergedan ve sayısız türde kuşlar gördük, onların doğal yaşam alanlarına konuk olduk. Onlar da bizi son derece güvenli karşıladılar. Doğal hayata bu kadar yakın olmayı deneyimlemek etkileyici, büyüleyici idi.  
Safari rehberleri son dereceilgili, saygılı, bilgili ve yardımseverler. Safari için kullanılan jeepler de rahat ve güvenilir. Ancak yollar o kadar doğal ki, araçların konforu yetersiz kalıyor ve kas-iskelet ve gastrointestinal sisteminizin dayanıklılığı önemli rol oynuyor.  
Konaklamamız 2400m yükseklikte, Ngorongoro Krateri yamacına kurulmuş ve eşsiz bir manzaraya hakim otelimizde oldu. Otelin ve bu bölgedeki tüm otellerin ortak sıkıntısı şehir elektriğinden faydalanamamaları ve dolayısı ile belirli saatlerde elektrik ve ilgili aletlerin kullanılıyor olması. Bizi bu durumdan en çok etkileyen, soğuk ve ısınamamak oldu. En soğuk ve en çok üşüdüğümüz gün ve gece idi.
Soğuk ve tertemiz havada, kaliteli bir uykunun ardından safarimizin 2.gününde yolculuğumuz Serengeti Milli Parkı.
Serengeti Milli Parkı, Tanzanya'da bulunan ve dünyada vahşi hayatın tüm doğallığı ile sürdüğü çok nadir noktalardandır. Serengeti Milli Parkı, 14,763 km2'lik bir alandır. Bu bölge göç yolları üzerinde yer alır. 1 milyondan fazla hayvan,  her yıl parkın kuzeyi ve güneyi arasında gidip gelir. Parkın ekvator üzerinde yer alması, bu bölgede kurak ve yağışlı mevsimlerin bir arada yaşanmasına neden olmaktadır. Bu sebeple bitki ve hayvan canlılığı bütün yıl boyunca devam etmektedir.
Serengeti adı Masai dilinde ‘uçsuz bucaksız düzlükler’ demekmiş. Gözünüz ile görmeyince tam olarak ne demek olduğunu anlayamıyorsunuz.  Ben bu doğa karşısında hayrete düşerek ve yaradanın varlığının ne kadar büyük, bizlerin ise ne kadar küçük ve çaresiz olduğumuzu hissederek büyülenen gözlerimle izledim her gördüğüm güzelliği.
Biz Serengeti’de zürafalar, filler, ceylanlar, zebralar, baykuşlar, rakunlar, çitalar ve aslanlar eşliğinde ilerledik. Doğa kendini o kadar güzel dengelemiş ki… Büyülenmemek elde değil. Şimdiye kadar söylemiş olduğum sözler aklıma geldi. Ailemden kimsede evde hayvan beslemek konusunda bilgi almadım, evimizde ve yakınlarımızda hayvan besleyen olmadı. Dolayısı ile bende hayvanlara karşı hep bir adım ötede durdum. En çokta karşıdan sevmek hoşuma giderdi. Herkes kendi yerinde dursun, ben böyle mutluyum derdim, şimdi aynı söylemime devam edeceğim. Herkes kendi yerinde, yurdunda, doğasında kalsın. Onlara doğal yaşamlarını vermek ve devamını sağlamak bizlerin görevi.  Gördüğüm her güzellik harikaydı, anlatacak daha çok şeyim var…
Ngorongoro ile Serengeti arasındaki yolculuğumuz yaklaşık 8 saat sürdü. Yolda tozu dumana katarak ilerledik. Yollar asfalt değil, fazla da bakım yapılmamış. Araçların klimaları yok, zaten olsa da nefes almak mümkün değil. Uzun saatler araçta olmaktan, etraftan her an bir canlı fırlayacak heyecanı ile bakmaktan değil, yoldan çok yorulduk ve otelimize zor attık kendimizi. Ancak muhteşem bir gün batımı karşıladı bizi. Güneşin son ışıklarının doğa ile oyununu izledik ve ardından gelen simsiyah gece ve içinde barındırdığı doğal yaşamın sesleri, biraz ürkütücü idi, yine de ninni söyleniyormuş gibi hayal kurarak hemen uyuduk.
Sabah herkesin karnı acıkmıştı, tabii dişi aslanların da. Malum hayvanlar aleminde de yemekleri kadınlar hazırlıyor. Aslanların kendilerinden emin yürüyüşleri, güçsüz ve savunmasız olanların kaçacakları yeri bilemeyen telaşlı kaçışları, erkek aslanların ise miskin miskin yatışları kolay kolay tecrübe edilecek bir an değil. Adeta National Geographic kanalında gibiyiz. Nereye baksak bir hikaye. Muhteşem anlar…
Bugünün en korkutan tarafı, tüm geldiğimiz yolları tekrar geçmek ve  bir an önce Manyara Gölü Milli Parkı’na dolayısı ile otelimize ulaşmaktı.
Manyara Gölü, sığ bir tatlı su gölü ve, güzel doğasının yanında vahşi yaşamın ev sahibidir. 329 kilometrekare yüzölçümüne sahip olan Manyara Milli Parkı’nın içinde 231 kilometrekarelik alanı göl kaplıyor. Parkta bolca babunlar, hipopotamlar,ceylanlar, filler, bufalolar ve en önemlisi de ağaçta yaşayan aslanlar var. Kuş meraklıları ise kendilerini muhteşem bir alanda bulabilirler çünkü burada çeşitliliği yüzlerce kuş türü yaşıyor. Bizde safarimizde yaşayan tüm canlıları görme fırsatını bulduk.
Bugünün korkulan senaryosunu yaşadık ve yaklaşık 8 saat süren safarimizden sonra  Manyara Gölü’ne tepeden bakan konumda yerleşmiş olan otelimizdeyiz.
Her ne kadar araç içinde ve üzeri örtülmüş olsalar da valizlerimiz toz yığını halinde araçtan indi. Kendi üst başlarımızı hiç yazmayayım. Kendimi yıkanarak bile tozdan zor arındırdım. Misler gibi yemeğimize hazırız.
Tanzanya seyahatimiz boyunca yediğimiz yemekler genel olarak karbonhidrat ve protein ağırlıklı idi. Ülkenin aslında verimli toprakları olmasına rağmen çoğunlukla kuraklık sebebi ile patates, şeker kamışı, pirinç, mısır ve buğday bolca yetişiyor ve yemeklerde de ağırlıklı yer alıyor. Sebze üretimi fazla değil. İklimin özelliği gereği tropikal meyveler bolca yetişiyor. Yediğim en lezzetli ananas, muz, papaya, ejderha meyvesi, lichi idi. Yerli halkın çoğunluğu çobanlık ve kümes hayvanı yetiştiriciliği yaptığından et bolca tüketiliyor.
Masai kabilesi; orta Afrika’da ve çoğunluğu Taznzanya’da yaşayan, en geniş nüfusa sahip ve insanlık tarihinin ilk türlerinden sayılan topluluğa sahip kabilesi. Masailer;  kendilerine özgü kırsal alanda yaşıyor, çobanlık yapıyor, genellikle kendi kabileleri içinde ürüyor, kız çocuklarını erken dönemde, erkek çocuklarını da ileri yaşlarda cesaret örneği olarak sünnet ediyor, doğanın kendilerine sunduğu her şey ile besleniyor, genel halkın içine çok az karışıyor, kendilerine özgü kıyafetleri ve mutlaka ellerinde değnekleri ile yürüyorlar. Ülke genelinde temiz su bulmak çok zor, su yerine diğer sıvı gıdaları tüketiyorlar. Okur yazarlık oranı çok düşük, yaklaşık %20. Halkın temizlik anlayışı kendimizle karşılaştırdığımızda son derece farklı idi. Yine de turistik alanlarda duraklama ve konaklama yaptığımızdan çok zorlanmadık.  İlk kabile Masailer olduğundan ve onların üzerinden diğer etnik gruplar oluştuğundan, aslında tüm halkta hemen aynı etkileri hissetmek mümkün.
Manyara Gölü’nde safarimizin son konaklamasında, grubumuzun çoğunda  aslında tatlı bir sevinç vardı. Seyahatimizin en zorlu anlarını yaşatan safari yollarımızın da sonuna gelmiştik. Bu duygu, kesinlikle uykum derinliğini de etkilemiş olmalı ki, dinlendirici bir gecenin ardından sabah erkenden uyandım. Manyara’dan Arusha’ya alıştığımız, bildiğimiz asfalt yol ile ulaşmanın keyfini bilmem anlatmama gerek olacak mı? Yolculuğumuz yaklaşık 1 saat sürdü, sanıyorum bu şekilde tüm gün yolculuk yapılabilir. Arusha havaalanı, iç hatlar ve özellikle adalara giden uçakların olduğu küçük bir havaalanı. Valizlerimiz el yöntemi ile aranıyor, el yöntemi ile tartılıyor, biletlerimiz el ile yazılıyor ve uçak saatleri hakkında net bir bilgi verilmiyor, biz de beklemeye başlıyoruz.
Bugünkü yolculuğumuz, beyaz kumsalları ve mercanları ile ünlü baharat adası, Zanzibar’a.
Beni izlemeye devam edin... 


DR. SABAHAT KARAKAŞLILAR 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder